Mevlâna’nın Mesnevîsi (15)

111

İnsanların bilinen irade, iç irade ve bundan doğan akla uygun hareketler ve hayvandaki akılsız gibi bir durumun; sahipsiz olarak tertip ve icadı akla sığar mı?

Hayvanın hayat noktası o yerde görünür ki, hissin istidat ve kabiliyetidir. Hayat kuvveti o yerde hazırdır ki, şeylerin tasavvuru ve akla uygun şeylerin düşünülmesi; sinirler ve dimağ aracılığıyla celb edilir. Ondan sonra anlama kuvveti vasıtasıyla alınıp incelenir. Hisler ve hayaller başka bir büyük sanat ile düzenlenir.

İdrak, anlama ve hikmetin varlığı; aciz olan insanda bulununca, bundan da anlaşılmaz mı ki, akıl ve hikmetin kaynağı ve her tarafta hazır ve nâzır ve kalıcı bir genel akıl kuvveti mevcuttur. Yani bir mutlak Yaratıcı vardır.

O Yaratıcı; tüm varlıkların ve sonsuz mesafelerin en küçük noktasını bile, sanki her ruhun yeri edinip; her noktayı, her şeyi ayrıca bilir. Koruma lüzumu ve sonuçları tayin için, bütün varlıkları aynen kesintisiz bir şekilde koruma altına alır ve icabına göre değiştirir.

Daima hallerinin farkındadır. Hislerini ve hâl ve durumlarını kendilerinden daha çok anlar, kendi  İlâh ve Tanrısına olan bağ ve ihtiyaçlarını bilir. Bu şeylerin bir miktarı nispeten zayıf olan his ve aklımıza naklolunca, biz de kâinattan hayli şeyleri düşünebilir tasarlayabiliriz. Bu şekilde onları görürken anlarız ki, bunca akılları, bunca sanatları, bunca âlemleri meydana getiren Yüce Allah’tır.

Tüm evreni, bütün zerre ve atomları, bütün maddeleri, bütün hisleri, tüm akla uygun varlıkları yaratan Allah’tır. Tertip edip düzenleyen O’dur. Koruyan kudretli Yaratıcıdır. Böyle bir Yaratıcı nasıl tasdik edilmesin / onanmasın.

Yüce Allah her şeyi yarattı. Her şeyi bilir. Her şeyi Rabbanî iradesi / istenci altında tutar. Birçok inançsız ve dinsizler bilmeyerek Volter’i reis sayarlar. Hatalarını gidermek için, Volter’in makalelerinden / yazı ve sözlerinden bir parçasının anlamını yazalım. İşte Volter’in ifadesi:

“Her kim, anlamak isterse; hem âlemin intizam ve düzenine, hem tüm varlıklara özgü kılınan makul / aklî bir sonuca göz atsın. Allah’ın varlığını kanıtlamak üzere, birçok büyük kitaplar yazdılar. Fakat böyle aşikâr ve apaçık bir durum için, büyük kitapların yazılmasına lüzum yoktu.

“Zira yukarıda açıkladığım iki kanıt ile hakikat belli olur. Ben her ne vakit bir saat görürsem; akrebi, tayin edilmiş saatleri gösterir. O anda anlarım ki, bu saat bir maksat için işlediğinden; akıllı bir kimse tarafından düzenlenmiştir ki, akrep aracılığıyla gece ve gündüzün her saatını göstermiş olsun.

“Bunun gibi her günü, her seneyi düzgün olarak gösteren yıldızlardan anlarım ki, bunları akıl sahibi biri, bir kuvvet sahibi (s. 34) bir maksat için düzenledi.

“Bir de insanın bedenindeki organlardan ve onların birçok hizmet ve icraatlarından bilinir ki, bunları akıl sahibi bir Yaratıcı düzene sokmuştur.

“İnsan damla iken dokuz ay anasının rahminde kalır ve orada hiçbir tarafın yardımı olmaksızın gıdalanır. Ondan sonra gözlerine dikkat ederim ki, görmek ve elleri almak gibi faydalı hizmet ve görevleri yerine getirir.

“Bu şaşırtıcı ve derin durumlar, sıradan adamlara sıradan görünür. Düşünmezler ki, akıl ve kudret sahibi olmayan maddeden; böyle akla uygun şeylerin meydana gelmesi imkânsızdır. Sıradan adamlar elbette bu cihetleri düşünemezler. Çünkü akıllarının; hikmet ve hakikati zihinde canlandırmaya ve akıl etmeye gücü yoktur.

“Kısaca demek lâzımsa, ben akıllı bir insanken; tertiplerde bulunmak için, âciz olduğumu görünce anlarım ki, bu düzgün ve büyük âlemi yapmak ve düzenlemek için, insanlardan daha akıllı ve çok güçlü bir kudret sahibi vardır. Ve her şeyi O yaratmıştır.”

Volter’in yukarıda anlam olarak çevrilen ifadesi; Allah’ın varlığını kanıtlamak için, en kısa ve özlü fikirleridir.

 

 

Önceki İçerikSırtımızdaki Kambur
Sonraki İçerikOlası Değil
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.