İhlâs ve Önemi

114

 

İhlâs sözlükte saf ve halis olmak demektir.  Dini bir terim olarak da; iman, ibadet, itaat, ahlak ve amel gibi her türlü işi, kimsenin övmesini ve yermesini düşünmeden sadece Allah rızası için yapmak; şirk, riya, nifak gibi şüpheli şeylerden uzak kalmak anlamına gelmektedir.

Kalp temizliğinin ve saflığının bir göstergesi olan ihlâs, yalnız Allah’ın rızasını arayan bir niyettir. İhlâs, kişinin bütün varlığı ve benliği ile Allah’a kulluk etmesi ve bu kulluğunda ondan başkasını düşünmemesidir. İhlâsta yalnızca Cenab-ı Hakk’ın rızâsı talep edilir, menfaat ve şöhret gayesi güdülmez. Bundan dolayı da yapılan işlere asla riya ve gösteriş karışmaz.

Kur’an-ı Kerîm’de ihlâsın önemi, kişiye sağlayacağı faydalar belirtilmiştir. Buna göre ihlâs, ibadet ve her türlü davranışta Allah’a özden bağlanmaktır. Nitekim “Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Biz O’na gönülden bağlanmış kimseleriz” (Bakara, 2/139) ayetinde amellerinde sadece Allah’ın rızasını gözetenlerin hâlis insanlar olduğu bildirilmektedir.

İhlâs, insanı her türlü fenalık ve kötülükten uzaklaştıran üstün bir meziyettir. Kur’an-ı Kerim’de; “…Biz ondan (Yûsuf’tan), kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı” (Yûsuf, 12/24) buyrulmuştur. Yine bir ayet-i kerimede insanın, şeytanın hile ve tuzaklarından ancak ihlâsı sayesinde kurtulabileceği belirtilmiştir: “İblis şöyle dedi: Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım”     (Sâd, 38/83)

Kur’an-ı Kerim, insanlığa rehber ve önder olarak gönderilen peygamberlerden ihlâsla yoğrulmuş şahsiyetler olarak bahsetmektedir. Hz. Mûsâ, Hz. Yûsuf, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yakûb ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in özellikleri anlatılırken, Kur’an onları ihlâslı kullar olarak nitelemiştir. (Meryem, 19/51; Yûsuf, 12/24; Sâd, 38/45, 46; Zümer, 39/11) Çünkü Allah’ın Peygamberleri davet ve tebliğlerinde Cenâb-ı Hakk’ın rızasından başka bir gaye ve maksat gütmemişlerdir. Allah elçilerinin ümmetlerine söyledikleri şu sözler bu durumu açıklamaktadır: “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’tır.” (Şuarâ, 26/109)

Hz. Peygamber (s.a.s.), ihlâslı olmanın olgun mü’minlerin özelliklerinden olduğunu şöyle haber vermektedir: “Şu üç meziyete sahip olduğu sürece Müslümanın kalbi kin, husumet ve şer taşımaz: Herhangi bir işi Allah için yapmak, Müslümanların başındaki yöneticilere hayır dilemek ve Müslüman topluluğundan ayrılmamak.” (İbn Mace, Mukaddime, 18)

Mü’minler bütün söz ve fiillerinde Allah Teâlâ’nın rızasını gözetmek zorundadırlar. Eğer insanların hoşlarına gitmek niyetiyle ibadet ederlerse, amellerini boşa çıkarmış ve kendilerine yazık etmiş olurlar. Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Şüphesiz ki Allah Teâlâ, sadece kendisi için ve sırf kendisinin rızası gözetilerek yapılan amelden başkasını kabul etmez.” (Nesaî, Cihad, 24; Ahmed b. Hanbel, IV/126)

Yapılan işlerde niyet çok önemli bir yer tutar. Amellerin değeri güdülen maksat ve gayeye göre ölçülür. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: “Ameller niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.” (Buharî, Bed’ül-Vahy, 1)

İhlâsın zıddı riyâdır. Riyâ; herhangi bir şeyi gösteriş için, Allah’tan başkalarının takdirini kazanmak niyetiyle yapmaktır. Riyâ, dinimizde gizli şirk sayılmıştır. Allah’a ortak koşmak anlamına gelen riyâdan korunmak için niyetlerimizi sürekli kontrol etmek, kalbimizi günah kirlerinden, nifaktan ve şüpheli şeylerden korumak zorundayız. 

Dinimizde ibadetlerin makbul olması için mutlaka sırf Allah rızası gözetilerek, içtenlikle ve samimiyetle yerine getirilmesi gerekmektedir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın rızası ancak ihlâs ile kazanılır.