İki Türlü Bakış

102

     Resim sergisine
giden biri, resimlerin her birinin önünde durur. Beğeni ile her bir tabloya
hayranlıkla bakar. Her portre, peyzaj ve manzaranın karşısında, takdir
hislerini kendi kendine mırıldanır. Renklerin canlılığı karşısında mest olur.
Çizgilerin orantılı uzayış ve yerindelikleri, güzel mi güzel resim ve şahane
tabloların rengarenk görüntüleri; gezeni, tarifi zor bir zevk deryasına gark eder.

     O böyle bir
ortamın renk ve çizgi şöleninde, karışık his ve duygular içinde, âdeta
kendinden geçmiş halde, tablodan tabloya geçiş yaparken, birileri de öfke ve
kızgınlık içinde kendi kendini yiyordu sanki.

     Sergi, meraklı
insanlarla dolup boşalırken; sergiyi açan ve yaptığı tabloları sergileyen
ressam ise, serginin bir köşesinde; seyircilere üzgün, kırgın ve küskün bir
vaziyette bakıyordu!

     Çünkü bu sergiyi;
ressamlığını ortaya koymak, resim kabiliyetini insanlara sunmak ve onların
takdir ve beğenilerini kazanmak için açmıştı. İstiyor ve haklı olarak
bekliyordu ki, tablolarına bakanlar, sanatını görenler; resim ve tabloların
şahsında, kendisini tebrik etsinler. Resimlerin ressamından bahsetsinler; çizgi
ve tasvirlerinden dolayı ressamından, yani kendisinden söz etsinler. Kendisini
konuşsunlar. Hatta kendisinin farkında olarak, gelip kendisini tebrik etsinler.

     Halbuki o bütün bu
resim ve tabloları; ressamlığı, bu yöndeki kabiliyet ve becerisi, sırf
bilinsin, farkına varılsın ve bu şekilde tanınsın diye yapmış. Bunca emek sarf
etmişti. Yani, nasıl yetenekli bir ressam olduğunu insanlara göstermek
istemişti.

X

     Nitekim bir
bestekâr da, bestesini dinleyenlerin; beğenilerini dile getirirken, asıl
kendisine teveccüh edilmesini / yönelinmesini, kendisinden bahsedilmesini
bekler ve umar.

     Yine bir mimar da,
yaptığı binanın plân ve programının kabul görmesi hâlinde, gözlerin ve
sözlerin; asıl kendi şahsını hedef almasını, asıl kendisini tebrik ve takdir
etmesini ve kendisine teşekkür etmesini bekler.

     Nitekim
âletlerimizi kullanırken; onları sevip okşuyor muyuz? Takdir ve tahsinimizi
onları icat edenlere yöneltmiyor muyuz?

X

     Oysa, insanların
istisnalar dışında çoğu, bu inceliğin hiç mi hiç fark ve ayırdında değil!

     Oysa, onlardan
istenen ve beklenen; baktıkları, beğendikleri resimden; o resmi yapana
geçmeleridir. Yani yapılanda yapanı, fiilde fâili, nakışta nakkaşı görmeleri,
bilmeleri ve anlamalarıdır. İşte asıl bakış budur ve bu olmalı.

     Çünkü iki türlü
bakış vardır: Mânâyı İsmî, Mânâyı Harfî.

     Mânâyı İsmî: Bir
şeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsıdır.

     Manayı Harfî: Bir
şeyin kendisini değil de sanatkârını, ustasını, sahibini bilip tanıtan mânâdır.

     Verdiğimiz
örnekteki insanların; sergideki resimleri beğenmeleri; ne kadar doğru ve
yerinde bir hareket ise; resimden ressama geçmemeleri, ressamı hiç hatıra
getirmemeleri de, o nispette yanlış ve eksik bir davranıştır.

     Sadece resimle
meşgul olmak, yapanı hiç hatıra getirmemek; mânâyı ismiyle bakıştır. Yani

eksik ve noksandır.

     Baktığı
resimlerden ressama geçiş; yani yapılanda yapanı görmek ise, mânâyı harfî ile
bakıştır ki, yapılanda yapanı görüp gösteren, asıl bakış budur. Ancak bu
geçişle, bakış; tamamlanmış olur. Böylece bakmak; gerçek bir mânâ ve anlam
kazanır.

     X

     Öyleyse, Cenabı
Hakkın masivasına; yani Allahtan başka bütün varlıklara, yani kâinata / evrene,
yaratılmışlara ve tüm âleme; mânâyı harfiyle / kendisi nâmına değil, Yaratanı
gösterir oluşu yönüyle ve O’nun hesabına bakmak lâzımdır.

     Manayı İsmiyle /
bir şeye bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsıyla ve esbâp /
sebepler, vasıtalar hesabına bakmak hatâdır.

     Evet, her şeyin
iki ciheti / yönü vardır: Bir ciheti / yönü Hakka / Yaratana bakar.

     Diğer ciheti de
Halka / Yaratılana bakar.

     Halka bakan cihet,
Hakka bakan cihete tenteneli / tül gibi bir perde veya şeffaf / saydam bir cam
parçası gibi, altında Hakka bakan ciheti isnadı / dayanma cihet ve tarafını
gösterecek bir perde gibi olmalıdır.

     Bundan dolayı
nimete / Allahın bağışladığı maddî ve manevî lütuf ve ikramlara bakıldığı
zaman; Mün’im / nimet veren, ikram eden Allah, akla gelmeli.

     San’ata bakıldığı
zaman; Sâni / her şeyi san’atlı olarak yaratan Allah hatırlanmalı.

     Esbâba / sebepler ve vasıtalara nazar edildiği
/ bakıldığı zaman; Müessiri Hakikî  /
asıl tesir ve etki sahibi olan Allah; zihne ve fikre gelmelidir.  

Önceki İçerik3 Tarz-ı İhanet
Sonraki İçerikDinlenme Tatili ve Ev Ödevleri
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.