Soyut düşünüp somut kavramlar üreterek Türk Milletine sunmak, bu gün olduğu kadar hiç tavan yapmamıştı. 16 yıldır AKP hükümetleri hep (soyut)düşüncelerini algı yöntemi ile milletin damarlarına zerk ediyor.
AKP iktidara geldiği ilk yıllarda Avrupa Birliği sevdasıyla, uyum yasaları değişikliği yaparak Türk Milletinin gelenek, görenek ve dini inançları gereği uyguladığı birçok yasayı Kopenak kriterleri doğrultusunda değiştirdi. Fuhuş serbest bırakıldı, ev kiliseleri açıldı, kasaplarda domuz eti satışı serbest bırakıldı, Cuma hutbelerinde “Allah indinde tek din İslam’dır” sözü okunmaz oldu.
Ama baktılar ki pabuç pahalı, ne yapsalar AB’ye girilemeyecek, başladılar kendi başarısızlıklarıyla, geçmiş hükümetleri ve muhalefeti suçlamaya.
2004-2018 arası Egedeki 18 Türk adası ve bir kayalığı, Yunanistan tarafından işgal edilmesine rağmen sesini çıkarmayan(Anayasal bir suçtur) AKP hükümetleri, işi sulandırıp onu da muhalefetin sırtına yüklediler.
Her fırsatta İMF’ye ödedikleri 23,5 milyar doları ödediklerinden bahsederler ama devlete ait kuruluşların %90’nını özelleştirmelerine rağmen, 438 milyar doları nasıl borçlandıklarından söz etmezler.
Şimdilerde şeker fabrikalarının satışı gündemde:
O fabrikalar ki Türk sanayisinin, Türk çiftçisinin ve gıda sektörünün can damarı. Gizli anlaşmalar gereği(Cumhurbaşkanı yabancılarla görüşürken hiçbir Türk yetkilisinin yanında bulunmasını istemiyor) ABD menşeli nişasta bazlı sağlıksız kansorojen mısır şurubunun kota’sı tamamen kaldırıldı.
Türkiye’de inşaat sektörü, yol köprü yapımı dışında hiçbir yatırım yapılmazken, Cumhurbaşkanı ve Başbakan %11’lik kalkınma ile dünya birinciliğinden, ihracatta Çin’den sonra 2 sırada olduğumuzdan söz ediyorlar. Peki sormak gerekmezmi; bu kadar kalkınıyorsak %14 işsizlik oranını ne ile izah edeceksiniz? Kalkınmış Almanya’da fert başına düşen milli gelir: 42 bin dolar, Batık Yunanistan’da 28 bin dolar %11 kalkınma uygulayan Türkiye’de ise 9 bin dolar.
Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın verilerine göre “sanayide 100 liralık ihracat yapmak için 80 liralık ithalat yapmamız gerekiyor”sa burada kalkınmaktan ve sanayileşmekten söz edilebilirmi?
Muhtarlardan sonra çiftçilerde saraylarda ağırlanmaya başlandı. Sormak gerekmezmi; kuru fasulyeyi Arjantin’den, Mercimeği Kanada’dan, samanı Bulgaristan, sığırı Romanya’dan alıyorsak, bu ülkede çiftçilik kalmışmıdır?
Bütün bunlara rağmen, sofralarımızdaki etin tonlarcasını Sırbistan ve Fransa’dan almakta ne oluyor?
Dedimya sürekli algı yöntemi, Cumhurbaşkanının coşkulu konuşmasından zavallı çiftçimiz kendinden öyle geçiyor ki, yukarıya sıraladığım hazin tabloya rağmen alkışın ve tezahüratın bini bir para.
Kalın sağlıcakla.