Uzaktan Dert

48

Tuhaf zamanlar yaşıyoruz. Alıştığımız, bildiğimiz ya da
bildiğimizi zannettiğimiz her şeyin alt üst olduğu sıra dışı zamanlar.

 

Albert Camus’un Veba eserinde ifade ettiği tuhaflıklarla benzerlik
gösterse de kendine has zorluklar dünyamızı ele geçirdi aniden.

 

Neredeyse bilinen tarihimizin başından beri sürdürülen temel
uygulamaların tamamının bir anda altüst olduğu ve herkesin bocaladığı, bitsin
artık dediğimiz, acayipliklerle dolu bir zamana sıkıştık kaldık.

 

Bu sıkışmışlık içerisinde içimize huzur yayılsın diye
sığındığımız limanlarımız olan yuvalarımız, adeta hapishanemiz oldu. Bu sıcak
ve sevgi dolu hapishanelerin en masum üyeleri olan çocuklarımızın şaşkınlıkları
ve sıkıntıları ise bambaşka bir boyutta.

 

Her ne kadar önceden yoğun ders dönemlerinde yakaladıkları kar
tatilleri, ara tatiller ve uzun soluklu yaz tatilini iple çekseler de; okulun
da öğrenmenin ötesinde nasıl bir sosyal ihtiyaç olduğunu maalesef salgın
tecrübesi ile anlamak zorunda kaldılar. En azından bu ihtiyacı hissettiler.

 

Birbirimizle mutlu anlarımızı paylaştığımız evlatlarımıza
karşı adeta birer gardiyan rolüne bürünüp ilişkilerimizde kafa karışıklıkları
yaşamaya başladık.

 

Aklı başında her insan, çocuğun hayatında eğitimden uzak
geçen her anın onun yaşamı ve toplumumuzun geleceği açısından ne derece büyük
bir kayıp olduğunu kabul edecektir. Bu yüzden eğitimi kesintiye uğratmamak
adına bir alternatif bulma arayışına girdik. Ancak çözüm çok ta uzakta değildi.
Biz ona uzaktan eğitim dedik. Eğitim mi, öğretim mi yoksa ders mi? Belki de
dert…

 

Hiçbir şey yapmadan beklemektense ani bir refleksle sahip
olunan imkânların kullanılması hamlesi gayet akıllıcaydı.

 

Uzaktan eğitim sürecinin başından beri sürece hiç dâhil
olamayan ve bir kişi bile olsa ihmal edilmesi mümkün olmayan çocuklarımızı
saymazsak (saymalıyız) başlangıçta her şey çok güzeldi. Ancak zaman ilerledikçe
sürece katılabilen çocuklar için de bambaşka olumsuzluklar kendini göstermeye
başladı.

 

Bakanlığın bile başarısını tıklanma sayıları ve
istatistikler üzerinden açıklamaya çalıştığı bir dönemde çocukların bu ekran
çılgınlığından uzak durup dengeli ve bilinçli birer internet kullanıcısı
olmasını beklemek hayalcilik oldurdu.

 

Çocuklar arasında ekran bağımlılığı korkunç boyutlara
ulaştı. Salgın bitince bir gözünü kapatıp parmağıyla çapraz bir kaydırma
hareketi yaparak karşısındaki sıkıcı kişiden, olaydan, sorundan kurtulmayı
düşünebilecek düzeyde gerçeklikle bağını kaybetmiş bireylerin sayısının epeyce
artmış olduğunu göreceğiz.

 

Mevcut durumda tek ümidimiz salgının tüm dünyada ve
ülkemizde en az hasarla sona ermesi ve bir an önce normal yaşama dönmemizdir.

 

Belki bu yazıda olumlu tablolar çizilebilir, ufak tefek (?)
olumsuzlukları bertaraf etmek için sihirli reçeteler sunulabilirdi.

 

Ancak tedavinin başlaması için önce hasta olduğunuzun
farkına varmanız gerekir.