Siyasette Yüksek Gerilim Ve Anayasa Değişikliği

117

Hükümet 2010 yılını “Anayasa değişikliği yılı” olarak planladığını açıklamıştı. Anayasa değişikliği için gereken nitelikli çoğunluğa sahip olamadığı için, önünde ya diğer partilerle mutabakat veya referandum yolu vardı. Bunun için Meclis’te partiler arası bir mutabakat sağlanamaması durumunda, AKP’nin kendi grubunun oyları ile kabul edilecek değişiklikleri referanduma götürebileceği konuşulmaya başlanmıştı.

Yüksek yargı üzerinde istediği kontrolü sağlayamayan AKP, istediği bazı yasal düzenlemeleri yapamayan ve hatta kapatma davalarının Demokles’in kılıcı gibi tepesinde sallandığı bir parti olmamak için bu değişikliklere çok ihtiyaç duyuyor. Başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçimi ve bu mahkemelerin işleyişinde siyasilerin etkili olmasını sağlayacak düzenlemeler yapmak istiyordu.

“Referandumlara alışmalıyız” diyen Hükümetin referanduma gitmenin risklerini göze alıp alamayacağı tartışılırken, gündem hızla başka bir mecraya kaydı.

Meclis’te bir gensoru görüşmesi esnasında MHP’li Sağlık Eski Bakanı Osman Durmuş, AKP İl Genel Meclisi üyesi ve Aydın Eski İl Başkanı olan bir zatın, “Başbakan Erdoğan bizim için ikinci peygamber gibidir” diyerek yaptığı densizliğe gönderme yaptı. Durmuş ayrıca Başbakan’ın, “eşinin üç yıl önce askeri hastaneye türbanı sebebiyle alınmadığına” dair anlattıklarını mizahi bir üslupla tenkit etti. Bu konuşma TBMM’de olaylara yol açtı. Meclis’te son yıllarda görmediğimiz şiddette sözlü ve fiili kavga yaşandı.

Bu kavgadan sonra Başbakan Erdoğan, muhalefeti ve liderlerini görmediğimiz şiddette ve galiz sözlerle topa tuttu. AKP, özellikle MHP’yi hedef alarak,” Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde; Peygamberlik müessesesini günlük siyasi polemik malzemesi yapabilecek kadar saygısız ve pervasız hareket etmekle, Sayın Başbakan’ın değerli eşi hanımefendiye dil uzatarak aile mahremiyetini ayaklar altına almakla” suçlamakta.

Başbakan’ın kendi ifadesi ise şöyle: “MHP, bugün ülkenin kadınlarına dil uzatacak, başörtüsünü ayaklarının altında çiğneyecek, peygambere saygısızlık yapacak dereceye düşmüştür. Eşleri hanımları tartışmalar içine çekmek kimin haddine.”

  • 1- Oysaki iddia edilen sözlere dair Osman Durmuş’un iddiası doğru çıktı ve “peygamberlik müessesesini istismar eden” bu AKP’li İl Genel Meclisi üyesi (ve eski İl Başkanı) partisinden istifa etmek mecburiyetinde kaldı.
  • 2- Olayların olduğu 02 Şubat 2010 tarihinden önce eşinin üç yıl önce GATA’ya hasta ziyaretine gitmesine mani olunduğuna dair açıklamayı bizzat Başbakan yapmıştı. Başbakan bu olayı zamanın Genelkurmay Başkanı ile görüştüğünü söylemesine rağmen, görüşme sonucunu ve sonraki gelişmeleri “zamanı gelmediği” gerekçesiyle anlatmadı. Bu nahoş olayın bugün gündeme gelmesi bizzat Başbakan’ın eseriydi. Başbakan’ın, “eşi üzerinden mağduriyet rolü üstlenmeye çalıştığını” düşünen muhalefetin bu olaya dair herhangi bir yorum yapmaması söz konusu olamazdı.

Olayları TV’lerden izledim, ilgili Meclis tutanaklarını okudum. Osman Durmuş’un başörtüsüne ve başörtülü hanımlara karşı olan, Başbakan’ın eşine hakaret eden ve peygambere saygısızlık eden bir cümlesine rastlamadım.

  • 3- Buna rağmen Başbakan’ın peş peşe ve her gün yaptığı konuşmalarda MHP’yi “eşleri siyasi tartışmaların içine çekmek” ve “anaların mahremiyetine dil uzatmakla” suçlayan sözleri kamuoyu üzerinde etkili olmaktadır. Başbakan, “kitleler çok tekrarlanan sözlerin gerçek olduğuna inanır” şeklinde özetlenebilecek propaganda tekniğini başarılı bir şekilde uygulamaktadır. Yandaş medyayı kullanma becerisi de cabası. MHP’nin çoğu yazılı olan açıklamaları ise cılız ve etkisiz kalmakta.
  • 4- Osman Durmuş’un, densiz bir AKP’linin 15 ay önce ettiği lafları gündeme getirmesi “siyasi etik açısından” eleştirilebilir. (Her ne kadar aynı konuyu 13.03.2009 da Oktay Vural’da gündeme getirmiş fakat bu şahıs hakkında AKP herhangi bir işlem yapmamış olsa da bu eleştirinin bir anlamı vardır.)

Ancak aynı “etik anlayış” üç yıl önce yaşanmış nahoş GATA olayının gündeme getirilip, olayın bir kısmının açıklanmamasında da söz konusu olmalıdır.

Başbakan’ın haksız olduğu konuları bile lehine çevirmedeki maharetini bir yana bırakarak, gerilim siyasetinden beklentilerinin ve niyetinin ne olduğunu anlamaya çalışalım. Gerçekten Erdoğan’ın üslubunun Anayasa değişikliği yapmaya çalışan ve bu konuda muhalefetin desteğini almaya çalışan bir Başbakan tavrı olmadığı ortada.

Başbakan ve hükümet Türkiye gündemini belirlemede öncülüğü kimseye bırakmıyor. Açılımlar… Darbe planları, TSK’ya dair (neticede kapalı kapılar ardında TSK ile görüşülerek çözülecek Emasya Protokolünün kaldırılması, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi gibi konular hakkında, ‘askerin etkinliğini kaldıran demokrasi kahramanı’ üslubuyla) yapılan tartışmalar… Bazen IMF’ye, bazen İsrail’e bazen de Tekel işçilerine kafa tutmalar

Biz bu konuları tartışırken ekonomi, fakirlik, işsizlik, yolsuzluk gündeme gelemiyor.

Gelecek sene muhtemelen nisan veya mayıs aylarında seçim olacak. (Normal zaman temmuz ayına geldiği için biraz öne alınması bekleniyor.) Yani en geç yaklaşık 15 ay sonra seçim var. Bu süre içinde Anayasa değişikliği yapıp referanduma gider ve arkasından seçim yapılırsa, bu iktidar için tam bir kumar oynamak olur.

Türkiye üç sene öncesinin şartlarında olsaydı, Başbakan Erdoğan’ın bu kumarı kesinlikle oynayacağını söyleyebilirdik. Son iki yılda “Kürt ve Ermeni açılımlarının” ve ekonomik krizin AKP kitlesi ve hatta grubu içinde yaptığı aşınmayı Başbakanın görmemesi imkânsız. Çünkü en sık ve düzenli kamuoyu anketleri yaptıran parti AKP’dir.

Muhtemelen Başbakan’ın sertleşen üslubunda bu aşınmayı gösteren anket sonuçları etkili olmuştur. Tahminimce eleştirilerin yönünün MHP’ye dönmesi ve bu partiye yönelik sert sözleri de (SONAR’ın 3-13 Ocak 2010 anketinde olduğu gibi) kendi anket verilerinde de MHP’nin yüzde 20 psikolojik sınırını aştığının bir işareti olabilir.

AKP’nin oy kaybı hesabının “açılımları” ve ” Anayasa değişikliği” projelerini rafa kaldırdığını söylemek mümkün. Tabii ki diğer bazı faktörleri de birlikte değerlendirmemiz şartıyla. 

Önceki İçerikİfade-i Meram
Sonraki İçerikKörler ve Sağırlar Diyalogu
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.