İngiltere’den Tespitler (2)

57

     Bir önceki
yazımda, Hollanda ve İngiltere’deki yaygın bisiklet hırsızlığından
bahsetmiştim.

     İşte Batı’nın
maneviyat ve inançtan yoksun ve mahrum insanlarının, bütün sosyal ihtimam ve
gösterilen özene rağmen, Avrupa’nın tüm cilalı ve zahirî görüntüsünün altında
yatan gerçek bu! Nitekim bir yakınım da, külüstür bir bisikleti olduğu halde
çaldırmıştı!

     AB’ye aşırı
iştiyak duyan ve iflah olmaz istek içinde kıvrananların; düşünmesi gereken,
ince noktalardır bunlar. Anlayana sivrisinek saz.

     TRT – I İzmir
stüdyolarından halka seslenen sanatçımız Hollanda’yı anlatırken, Hollanda’nın
bir Lâle cenneti olduğundan da bahsetti.

     İngiltere’deki
şehirler de Lâle sevgisiyle hemhâl olmuş. Lâleye düşkünlükleri had safhada. Yol
kavşaklarında, yol kenarlarında, kendi bahçelerinde, özellikle parklarda; her
çeşidi, her rengiyle dikkatimizi çekiyor. Gözümüzü üstünden alamaz oluyoruz.

     İşte bu yüzden sanatçımız, Hollanda’dan dem
vururken; bizler, hemen buradaki lâleleri düşünüyor ve sormadan edemiyorum:  ”Neyin nesi bu Lâleler?” Derken sanatçı hanım
şu yorumu yapıyordu:

     “Osmanlı Lâlesini
ya çalmışlar, ya hediye olarak getirmişler. Hollanda’yı Lâle cennetine
çevirmişler.” Oradan da Lâle sevgisi Avrupa ve İngiltere’yi sarmış olsa gerek.

     Hollanda hakkında
işittiklerim ve Cambridge’de gördüğüm renk renk, çeşit çeşit Lâle öbekleri; bu
Lâle sevgisinin altında yatan, itici gücün ne olduğunu düşündürdü ve şu tespiti
hatırlattı bana:

     “Taharri-i
hakikat, muhabbet iledir.” Yani hakikati aramanın altında, hakikati bizzat
sevmek yatıyor.

     İşte diyorum,
İngilizlerin Lâle sevgisi, İngiltere’yi “”Lâlezâr” yapmaya yetmiş. Köyüne, kentine
bu Lâle sevgisini işlemiş.

     Bu da gösteriyor
ki: Dünyanın neresine gitsek, Osmanlıyı hatırlatacak bir şeylerle karşılaşmak
mümkün.

     “Bana her şey seni
hatırlatıyor.” mısraı aklıma geliyor hemen.

     Osmanlı Devleti’ni
her zaman olduğu gibi:

 

          Yine muhabbet ve minnetle anıyorum tüm
kalbimle;

          Dünyanın
neresinde, hattâ yâd ellerde olsam bile.

 

     Cambridge’de emlâk
işleri çok düzenli. Ev sahipleri; satılacak veya kiraya verilecek evlerini,
emlâkçıya bildiriyorlar.

     Evi alacak veya
kiralayacak olan kimseler; ancak emlakçıya başvurmak zorundalar.

     Kiralık bir evin
rast gele kapısına dayanıp, evi görmek istiyorum diyemezsiniz! Zaten emlâkçı,
içinde oturanlardan randevu almadan asla, kimseyi eve götürmez. Görecek kimseyi
de göndermez.

     Kaldı ki habersiz
gittiğiniz takdirde eve kabul edilmezsiniz. Tabii bu davranışta, insanların
birbirine itimat edemeyişin de rolü var. Can, mal ve ırz endişesinin de
şüphesiz bunda payı var.

     Kiraladığınız
takdirde muhatap, her zaman emlakçı oluyor. Emlakçı ev sahibinin vekili
durumunda. Her konuda mal sahibine vekâlet ediyor. Kirayla da o meşgul olup
uğraşıyor.

     Altı ayda bir emlakçı
eve geliyor. Evi inceden inceye kontrol ediyor. Evi teslim ettiği gibi
bulamazsa, hemen kiracıdan gerekeni yapması isteniyor. Meselâ taban halıları mı
kirlenmiş; hemen halı yıkama makinesiyle temizlenmesini talep ediyor.

     Meselâ badanasında
veya duvar boyalarında kirlenme mi var, hemen giderilmesini istiyor.

     Bozulan bir şey,
tabii bir durumsa; ev sahibi adına emlakçı tamir ettiriyor. Şayet kiracının
sebep olduğu bir bozukluk zuhur ederse; kiracıdan hemen bozukluğun giderilmesi
isteniyor.

     Bu durumlar emlakçı
tarafından ev sahibine periyodik / düzenli ve daimî şekilde rapor ediliyor.

     Sözleşme bitiminden altı ay kadar önce
kiracıya soruluyor. “Tamam mı devam mı?” diye. Yani “Oturmaya devam mı
edeceksin? Yoksa evi boşaltacak mısın?”

     Keza / şayet ev
satılacaksa; bu durumdan kiracı, aylarca evvel haberdar ediliyor.

     Böylece ev sahibi,
kiracı sürtüşmelerine mahal kalmıyor. Ne kiracının ne de ev sahibinin başı
ağrıyor.

     Emlakçılar da
geçimlerini sadece satışlardan gelecek paraya bel bağlamamış oluyor. Bu
hizmetlerinden ötürü, düzenli bir gelire sahip bulunuyorlar.

     Emlakçı vitrin ve
camekânlarının satılık veya kiralık evlerin renkli resimleriyle donatılmış
olması da dikkatimi çeken ayrı bir husus.

     Böylece önceden
bir fikir sahibi olan alıcı veya kiracılar; boş yere emlakçıyı meşgul etmemiş
oluyor. Kendileri de reddedecekleri ev yüzünden vakitlerini beyhude yere
harcamamış bulunuyorlar.

     Türkiye’deki
emlakçılar da böyle olsa. Hem emlakçı kazanır, hem alıcı veya kiracı çok daha
rahat eder diye düşündürdü beni, bütün bu tespitlerim.

Önceki İçerikKur’an-ı Kerim
Sonraki İçerikTürkiye Erdoğan’dan Daha Değerlidir
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.