Güz işte

110

Dalında kalmış iğdenin suçu ne

Yüzünü yere döken bulutların

Başına dirgen saplanan pancarın

Boyun büken kasımpatıların suçu ne

Acı acı esip duran rüzgârın

Güz işte

Dağın kuş uçmayan efkârlı yalnızlığının

Hayatı yanlış tanımlayan avutulmuş çocuğun

Öfkeli başını kıyıya vuran denizin suçu ne

Oradan oraya savrulup duran yaprağın

Duvardaki başı dönen takvimin suçu ne

Güz işte

Gurbetin, yolların, yılların suçu ne

Trenlerin, otobüslerin, gemilerin, uçakların

Vedalar da mendile dökülen gözyaşlarının suçu ne

Yüzü siyah istasyonların, terminallerin, garların

Van yolcusu kalmasın diye bağıran değnekçinin suçu ne

Güz işte

Ezberi bozmayan kaderin suçu ne

Yaka rozeti gibi boynu bükük yetimliğin

Kuru ekmeğin, yavan yemeğin, kara zeytinin suçu ne

Dallarını yerlere kadar eğmiş ayvanın

Suya hasret çatlamış toprağın suçu ne

Güz işte

Sabır çatlatan özlemin, ağrının suçu ne

Kahve zaten acı, bardakta unutulmuş çayın

Pencereyi dövüp duran yağmurun

Ölse açık gidecek gözün

Ağız dolusu ağlamaların, şiirlerin suçu ne

Güz işte

Ağzımda tükrüğümü koyultan sözlerimin

Uzaklara bakan kara kara gözlerimin

Dermanı tükenmiş dizlerimin

Ceviz lekesi nasırlı ellerimin

Dalında solmuş güllerimin suçu ne

Güz işte!