Gülümse Bana Öğretmenim

49

 

Sanmıyorum ki ilkokul öğretmenini hatırlamayanınız olsun..

Sınıfta bir sıraya 3 kişi sığışacak kadar küçükken şimdi kocaman kocaman insanlar olduk. Önemli mevkilerde önemli işler yapıyor belki hayati kararların altına imzanızı atıyor veya büyük bir şirketi yönetiyorsunuz… Emrinizde onlarca kişi çalışıyor belki… ama hepimizin hayatındaki dönüm noktası değil midir okula başladığımız o ilk gün…

Bu vesile ile öğretmenler gününüzü kutluyor “GERÇEK” öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum…

” Sıkı sıkı tutmuştu annesinin elini… Bütün gece uyku tutmamış, yatakta dönüp durmuştu… sabah erkenden uyanmış evdekilerden önce kalkıp hazırlanmıştı. Sıklıkla önünden geçtiği, bahçesinde arada bir çocukların çılgınlar gibi koşup oynadığını gördüğü ve okul olduğunu öğrendiği o kocaman binaya doğru adım adım yaklaşıyordu.. ilk kez görecekti  içini. Acaba kendisi gibi kaç çocuk olacaktı? Nasıl bir yerdi orası? Arkadaşları olacak mıydı? En önemlisi de “öğretmen”ini çok merak ediyordu. Nasıl biriydi? Onu nasıl karşılayacaktı? Nasıl bakacaktı kendisine? Ama o biliyordu… öğretmenini çok sevecekti… gözlerinin ta içine bakacaktı, onlarca çocuk içinden kendisini görmesi, fark etmesi ve sevmesi için ne yapması gerekiyorsa yapacaktı. Bütün ödevlerini zamanında bitirecek, hemencecik okumayı sökecekti.. Hatta  belki de çarpım tablosunu o istemeden  ezberleyecekti. Yeter ki öğretmeni  sevsin onu, sabahları ona bakıp sıcacık gülümsesin.. yanından geçerken sırasına yaslanıp anlatsın dersini . Bu bile diğer çocuklardan farklı ve özel hissetmesine yeterdi .. ne inanılmaz olurdu o yumuşak sıcacık eliyle saçını, yanağını okşasa… işte o zaman eğer gerekirse bütün hayat bilgisi kitabını ezbere anlatırdı …””

Biliyorum bu satırları okurken hepinizi oturduğunuz yerden alıp okul sıralarınıza, koşup oynadığınız okul bahçesine, kantinden gelen simit ve tost kokusunun doldurduğu koridorlara götürdüm…

Uzun yıllardır insanların iç dünyalarında geziniyorum, çocukluk anılarında oyun arkadaşı, ergenlik sancılarının sırdaşı oluyorum kimi zaman… kimi zaman da yoğun yaşanmış yılların ardından bir sohbet arkadaşı oluyorum…. bazen de evlatları için üzülen bir anne, eşini anlamaya çalışan bir koca …. Bunların içinde sanırım beni en çok etkileyen öğretmenini hayatının tam da merkezine koyan küçük bir çocuğun yine onun tarafından kırılan kalbini, incinen gururunu, darmadağın olan güvenini görmek ve buna tanık olmak…

Lise öğrencisi bir danışanım olmuştu. Lisedeki ilk yılında sınıfta kaldığı için sınıf tekrarı yaptı demişti annesi ve devam etmişti. ” çok hevesliydi anaokuluna başlayacağı zaman, ancak astım bronşiti yüzünden sadece bir ay devam edebildi okuluna. Ama aklı okulda, fikri okuldaydı. Pencereden gıptayla bakardı okula giden çocuklara ve bilirdim ki sabırsızlanırdı okula gitmek için. Sonraki yıl atlattı rahatsızlığını ve ilkokula başladı. O zamanlar çantasız eğitim vardı okullarda. Çocuklar sınıflarındaki dolaplara bırakırlardı okul malzemelerini.  Ama benim oğlum o kadar hevesliydi ki çantayla okula gidip gelmeye. İlk 4 gün sırtında çanta gidip geldi okula, çok mutluydu. Sonra ki akşam eve geldiğinde yüzü gözü kirlenmiş ağlamaktan gözleri kızarmış, suratı asık bir halde “ben artık okula gitmek istemiyorum ” dedi içini çekerek… Şaşkınlığımı ve üzüntümü gizleyip sarıldım oğluma ve onu yatıştırmaya çalıştım.. Öğrendim ki sınıf öğretmeni okula çantasını götürdüğü için çantasından tutarak itmiş ve” yetti artık! şu çantayı getirme bir daha okula” diye azarlamış. Biliyor musunuz Tülin Hanım o günden sonra oğlum okula hiç mutlu ve isteyerek gitmedi. Okul zamanı hep midesi bulanır karnı ağırırdı ve gitmemek için türlü bahaneler bulurdu. Hiç isteyerek ders çalışmadı ve hep vasat bir öğrenci oldu. O günlerde oğlumdaki hassasiyeti anlatmak ve biraz olsun düzelmesine yardımcı olmasını istemek için öğretmeni ile görüşmeye gitmiştim. Beni fazla hassas çocuk yetiştirmekle suçladı ve  “çocuğunuza özel muamele yapamam ” dedi sert bir ses tonu ile. O zaman anladım oğlumu ve okul hayatına böyle bir öğretmenle başladığı için üzüldüm… Keşke öğretmenlerimizi seçme şansı verilse çocuklarımıza, bize, hepimize…”

Bu lise öğrencisi danışanımla öğretmeninin açtığı yaraları kapatmaya yıktıklarını onarmaya çalışıyoruz haftalardır… Ama biliyorum ki o küçük ve naif ruhlarda açılan yaralar ince ince sızdırır kanını , görmeniz ve anlamanız imkansızdır uzaktan bakınca…Sadece çalışmayı ve okulu sevmeyen bir öğrenci görürsünüz uzaktan ama anlamanız için iyice yaklaşmanız gerekir ve belki de dokunmanız benim dokunduğum gibi…

Okulun ilk 3 yılının bir insanın gelecekteki akademik başarısında belirleyici bir dönem olduğunu artık biliyoruz. Öğretmenin yaklaşım tarzına göre şekillenen öğrenci profili ; Okulu seven başarılı öğrenci veya okuldan soğumuş, isteksiz ve başarısız öğrenci olarak karşımıza çıkıyor.

Sevgili öğretmenlerim, öğrencilerinizin okul sevgisi, ders çalışma isteği kısaca okula karşı geliştirdikleri tutumların sizin sıcak bir gülümsemenize bağlı olduğunu ne olur unutmayın….