Çocuklar Ne Zaman Camiye Getirilmeli?

74

1990 yılı ramazan ayında Ankara Kocatepe Camiinde teravih namazındayız. Mevsim yaz ve hava da oldukça güzel. Yaz olduğu için yatsı bayağı geç oluyor. Cami oldukça kalabalık ve herkes heyecan içinde. Caminin epeyce ortalarında çok yakınımda bir baba ve muhtemelen evladı olan 2 yaşlarında bir erkek çocuk var. Namaz başlamadan hocanın vaaz ettiği zamanlarda her şey güzel. Çocuk gayet mutlu etrafında olup bitenleri izleyip, hoplayıp, zıplayıp, merak ettiklerini babasına soruyor. Tabi namaz başlamadığı için baba evladı ile yeterince ve kaliteli bir şekilde ilgileniyor.

Ancak, namaz başladıktan sonra, durum tersine dönüyor. Herkes ayağa kalktı, çocuk aralarda kaldı, babasının bacağına sarıldı. Sorular soruyor cevap veren yok. Babasını itekliyor, sesini yükseltiyor, bağırıyor, çağırıyor fakat biraz önce onun her sorusuna cevap veren baba, adeta bir taş kesilmiş oğluyla ilgilen(e)miyordu.

Çocuğa göre herkesin boyu çok uzun olduğu için, zavallı çocuk aralarda kaldığından, muhtemelen pisikolojik olarak da rahatsızlık duymuştu sanırım. İlk dört rekât kılındıktan sonra, baba durumu değerlendirdi. Camiden çıkmak istedi ama ne mümkün. Çok önlere gelmiş ve cami tıklım tıklım dolu. Bir iki saf arkaya geçtiyse bile namaz yeniden başladığı için o da cemaate tekrar uymak zorunda kaldı.

Çocuk camiden çıkacağı konusunda ümitlenmişti ki, tekrar bir önceki manzara ile karşı karşıya kaldığını görünce, iyice sesini yükseltti ve babasını gücü yettiği kadarıyla dövmeye başladı.

Adamcağızın ne kadar zor bir durumda kaldığı çevre saflardaki cemaat tarafından yakından izlenebiliyordu. Uzak saflardaki cemaat ise, olayı göremeden duydukları, ilginç ve camide o anda olmaması gereken sesler ve gürültülere bir anlam veremiyordu.

Benzer olaylarla tekrar tekrar karşılaştım. Elbette ki, ebeveynlerin iyi niyetinden hiç kimsenin şüphesi yok. Amacın çocuğu camiye, cemaate ve ibadete ısındırmak olduğu herkes tarafından biliniyor.

Hayatımızın her aşamasında olduğu gibi; neyin, ne zaman, nasıl, nerede, hangi amaçla, kiminle yapılacağı çok büyük önem arz etmektedir.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, çocuklar akıl baliğ oluncaya kadar camiden, namazdan, ibadetten ve büyüklerin sorumluluklarından sorumlu değiller. Akil baliğ olma yaşı ise, cinsiyet ve iklim farklılığı yaşayan farklı ülkelerin özel durumlarına göre, 12 ile 15 yaş arasında değişmektedir.

O halde camiler çocuklarımız için 12 yaşına kadar sır olmaya devam mı etmelidir? Bence hayır. Çocuklar yürümeye başladıkları andan itibaren çeşitli zamanlarda gezi ve öğrenme amaçlı camilere götürülmelidirler. Ancak bu cemaatin çok yoğun olduğu ve uzun süren namazlarda olmamalıdır.

Namazdan önce veya sonra camiler çocuklarla ziyaret edilebilir. Çocuklar hocalarla ve cemaat üyeleri ile tanıştırılabilir. Üstelik böyle bir zamanda büyükler o çocukları çok daha sevecekler ve ilgileneceklerdir. Öncelikle evde kısa namazlara çocukların kendilerince özgür bir şekilde eşlik etmelerine izin verilerek, namaz ve ibadetle çocuklar tanıştırılmalıdır.

(Burada Efendimizin cemaate namaz kıldırırken, secdeye gittiğinde omuzuna binen torununun kendiliğinden ininceye kadar secdeyi uzattığını hatırlatmak isterim).

Camide ise, kısa namazlarda çocuklar cemaate götürülmeli ve en arka safa durulmalıdır. Bu eylemin evde mutlaka tatbiki yapılarak, çocuk birden bire bilmediği ve tanımadığı bir ortamda tedirginliğe terk edilmemelidir.

Çocuğun çişi gelebilir, sıkılabilir, aklına oyuncakları gelebilir, ortamdan haz almayabilir. Unutmayalım ki, büyükler için önemli ve manevi bir atmosfer olan cami ve ibadet, küçükler için hiçbir şey ifade etmeyebilir.

Çocuk arka safta ebeveyni ile birlikte iken, diğer cemaatin huzur ve huşusunu bozacak bir davranışta bulunduğu zaman, ebeveyni derhal selam vererek çocuğunu cami dışına çıkarmalı ve onun emrini yerine getirerek sakinleştirmelidir. Usluca durursa ve hele hele namazla ilgilenirse zaten sorun yok. Önceki verilen eğitimlerin kalitesi ortaya çıkar.

Empati yapabilmek, hele hele çocuklar için çok büyük bir önem arz eder. Çocuk belki de oyun oynamaya, çocuk bahçesine gideceğini zannediyordu. Beklediğini bulamadığı anda, kendi cürmüne göre tepki göstermesi gayet doğaldır.

Bazı ebeveynler çocuklarının beklenmeyen ve istenmeyen bir şekilde, kendilerine anlamsız gelen birtakım huysuzlukları ile baş etmekte çok zorlanabilirler. Bu durum camide olabildiği gibi, çarşıda, pazarda, avm’lerde de olabilir. Alabildiğine şiddetli, anlaması çok zor bir tepki ile karşılaşan ebeveynler, bazen çok çaresiz kalırlar. Önce iyilikle yaklaşırlar, sonra seslerini yükseltirler, hatta bazen sözlü olarak tehdit ederler (eve gidince ben sana gösteririm gibi), maalesef bazen de çaktırmadan çocuğu hırpalarlar. Malumdur ki, bu tür olumsuz yaklaşımların çocuk terbiyesinde asla yeri yoktur.

Böyle durumlarda çocuğun ne mesaj verdiğini çok iyi anlamak gerekir.

–         Belki dünkü bir aşağılamanın (rencide etme, yok sayma, değersizleştirme vb.) intikamını alıyor.

–         Belki önceden söz verip de yerine getirmediğimiz bir beklentinin intikamını alıyor.

–         Belki, kendisinin adam yerine konulmasını istiyor.

–         Belki, verilmeyen bir hakkını almaya çalışıyor.

–         Belki, önceki gün uğradığı bir hakaret veya şiddetin acısını çıkarıyor.

Bu maddeleri çoğaltmamız mümkün.

Unutmayalım, hayatımızın her aşamasında büyüklere göstermek zorunda olduğumuz; neyin, ne zaman, nasıl, kiminle, hangi ölçüde ve dengede yapılacağı konusu, çocuklarda çok daha büyük bir önem arz ediyor.Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a (cc) emanet olunuz…

11 Kasım 2015 Çarşamba. Saat: 10.30. Antalya