Duru henüz 4 yaşında dünya tatlısı bir bıcırık kız. Sıcak havalarda kısa kollu, mini etekli elbisesi ile büyüklerinin kıldığı namaza özenerek, onları taklit ederek namaz kılmakta. Tabi namazın nasıl kılınacağını tam bilmediği için okumadan defalarca rükû ve secde yapmakta. Çok fazla rükû ve secde yapınca namazı bitirmesi için babası “hadi artık selam ver” deyince, bale kursunda öğrendiği “bale selamının” kastedildiğini zannederek ayağa kalkar, bir ayağını diğerinin arkasına atıp, sol elini başı seviyesinin üstüne kaldırır ve sağ kolunu yukarıdan karnının seviyesine indirerek hafif bir reveransla selam verir.
Bu olay bana bir yandan İslami inanç ve geleneklerini yaşamak isterken, diğer taraftan Batı’nın sinema, TV, internet gibi araçları kullanarak zihinlerimize kazıdığı hayat tarzıyla harmanlayan kesimleri hatırlatmakta.
Başörtülü şık hanımefendilerin dikkati çektiği, lüks ve israfın zirveye ulaştığı, beş yıldızlı otellerde yapılan düğünlerle sembolleşen kesimleri.
*****
Alper ilkokul 4. Sınıfta idi. Zekâsı ve haylazlığı ile dikkati çeken bir çocuktu. Öğretmeni Atatürk’ün gerçekleştirdiği inkılâpları / devrimleri öğretir. O yaştaki çocukların anlayabilmesi için de toplumsal alanda yapılan devrimleri “şapka ve kıyafet devrimi“; eğitim alanında yapılan devrimleri “harf devrimi” özelinde anlatır. Öğretmen, Hukuk alanında yapılan devrimleri de “medeni kanunun kabul edilmesi” kapsamında anlatmaya çalışır. 10-11 yaşlarındaki öğrencilerin anlayabilmesi için “Eskiden kadınlarla erkekler eşit değildi. Kadınlar eşleriyle sokakta yürürken, erkeğin üç adım gerisinden yürürdü. Devrimlerden sonra kadınlar ve erkekler eşit oldu, yan yana yürümeye başladılar” cümleleriyle açıklama yapar.
Bir süre sonra yazılı sınav yapan öğretmenin “Atatürk devrimlerini yazınız” sorusuna Alper’in verdiği cevap şöyledir: a- Harf devrimi, b- Şapka devrimi, c- Yan yana yürüme devrimi…
Bu devrimlerden galiba sadece harf devrimi kaldı. O da ağır hasarlı olarak. Türkçe ç harfinin ch, v harfi yerine w harfiyle yazılması gibi garip uygulamaların yaygınlaştığı, yabancı kelime istilasının had safhaya geldiği, Türk markalarının yabancı isimlerden oluştuğu, alfabemizde olmayan Q, W, X gibi harflerin fiilen kullanıldığı bir ortamda bu devrimin ağır hasarlı olduğunu söylemek haksızlık olmasa gerektir.
Şapka devrimi de insanların başına genellikle şapka giymemeleri sebebiyle fiilen kalktı. Benim için bundan daha önemli olan bazı harflerin üstüne konulması gereken uzatma işareti olan şapkanın da kaldırılmış olması.
Bazı kesimlerde “yan yana yürüme devriminin” de aşılarak, kadınların bir adım önde yürüdüğü; bir masaya otururken erkeğin kadının sandalyesini çekip O’nun oturmasını sağladıktan sonra yanındaki sandalyeye oturduğu; evlenme teklifi yapan genç erkekten teklifi yapacağı genç hanımın önünde diz çöküp, tek taş pırlanta yüzüğü sunmasının beklendiği bir ortamdayız.
Demek ki devrimler de ya bazen tamamen ortadan kalkıyor veya zamanla değişime uğrayarak devam edebiliyor.
“Son on yılda Türkiye’de yapılan devrimler nelerdir?” diye bir soru sorsak zeki çocuklarımız ne cevap verir merak ediyorum. Ve acaba bu devrimlerin kaç yıl yaşayabileceğini tahmin etmeye kalksak sonuç ne olur?
*****
Selin geçen sene anaokuluna gitmiş, dünya tatlısı, cin gibi zeki bir çocuk. İstiklal Marşı şiirinin tamamını (41 mısra) ezbere okuyabilen güçlü bir hafızasının yanında müthiş bir gözlem yeteneği var. Öğrendiği kuralların sebebini araştıran, şaşırtıcı sorularıyla büyükleri zaman zaman çaresiz bırakan bir zekâ küpü.
Büyük dayısının eşi Selin’in çevresinde gördüğü insanlardan farklı biridir. Selin’in gözlemlerine göre, belirli yaşın üstündeki hanımlar makyaj yapmaz. Kıyafetleri oldukça gösterişsiz olur. Davranışları da yaşlı insan tavırlarını yansıtır. Oysaki bu yengenin saçları sarıdır, biraz makyaj yapar ve duygularını yansıtırken son derece doğal, hatta çocuksu tavırlar gösteren biridir. Bir iki günlük gözlemlerinden sonra Selin’in yengesine söylediği cümle ilginçtir: “Ben senin yaşını çözemiyorum. Yüzün ve boynundaki kırışıklar anneannemdeki gibi. Fakat saçın sarı, dudağın rujlu…”
Altı yaşındaki çocuğun şaşırması normal. Çünkü farklılıkların iyi veya kötü (doğru-yanlış) olmasını değerlendirebilmek için sağlam kıstaslar oluşturmamıştır.
Büyükler de birçok konuyu çözmekte zorlanıyor. Biz de çevremizde gördüğümüz insanlarda farklı kültür yansımalarını görebiliyoruz. Alıştığımız kalıplarının dışında davranan insanları çözmekte sıkıntı yaşayabiliyoruz. Batı hayat tarzı içinde yetişmiş olanlar ile cemaat- tarikat mensubiyeti olanların birbirini anlamakta zorlanmakta oluşu gibi. Hatta aynı sosyal-kültürel ortamda yetişmiş olanların içlerinden bazılarının tabii değişimini çözmekte güçlük çekmesi de sıkça rastlanan bir durum.
Destekledikleri siyasi partinin yaşadığı değişimi görüp, durumu çözmekte zorlanan kitleler de en az Selin kadar şaşkın olsa gerek.
Değişim kaçınılmaz. Ancak değişimin iyi veya kötü olmasını ölçebilecek sağlam ölçütlere ihtiyacımız var. Bu kıstaslar pusula gibi bulunduğumuz her ortamda bize doğru istikameti gösterir.
İyi ve kötüyü ayırt etmek için ya insanlığın temel değerler olarak kabul ettiği dürüstlük, sözleşmeye sadakat gibi kavramlarla ilgili genel bilgilere sahip olacak ve uygulayacaksınız veya inandığımız dinin dürüstlük, ahlak, fazilet, sadakat, liyakat, sevap, günah vd kavramlarını bilmek için temel ilmihal bilgilerini öğrenip özümsemiş olacaksınız.
Alışkanlıklarınızı ve geleneklerinizi tek doğru kabul ederseniz şaşkınlıktan ve yanlışlıktan kurtulamazsınız.
Muhafazakâr kitlenin “üstad”ı Necip Fazıl’ın en çok kızdığı kesimin “ham softa- kaba yobazlar” olması tesadüf değildi.