Balık Hafızalı Millet

114

Türk Milletinin en kötü hastalıklarından biri, başına gelenleri çok çabuk unutmasıdır. Bu sebeple sıklıkla aşağılanmakta ve bunları sineye çekmektedir.

Son üç yüzyıla bakıldığında, dünya coğrafyasının doğusunda ve batısında, başımıza gelmedik hadise kalmamıştır. Ve her geçen gün bunlara bir yenisi eklenmektedir. Suriye tarafından, bilerek ve kasten düşürülen uçağımızda bunun bir örneğidir.

Biz neleri unuttuk diye sorarsanız öyle yüzyıllar ötesine gitmeye hiç gerek yok. Başımıza geçirilen çuvalı, Muavenet gemisinin havaya uçurulmasını, Mavi Marmara’yı, Asala’nın katliamlarını, Çekiç Güç’ün PKK’ya desteğini, bölücübaşının Rusya, İtalya ve Yunanistan tarafından sahiplenilmesini ve daha saymakla bitmez bir çok  olayı unuttuk.

Kısa bir süre önce olmuş olanları hatırlamayan bir toplum; Kıbrıs’ta Türklerin  Akritas planı ile topyekün yok edilmek  istendiğini nereden hatırlasın? Girit  ve Midilli’deki Türkleri temizlik hareketini, Yunanlıların Ankara’nın kapısına dayanmasını, Mondros Mütarekesi sonrasında İstanbul İşgalinde yaşanan onur kırıcı davranışları, 93 Harbi ve Balkan Savaşları’nda Çatalca’ya kadar gelenleri, Musul ve Kerkük’teki Türk katliamlarını, Doğu Türkistan’daki mezalimi, Rusların Türkistan’da yaptıklarını, Rumeli’den kovuluşumuzu, Kırım’ı, Ahıska’yı hangi birini sayalım hepsini unutup gittik.

1920 yılında “İslam Yüceltme Derneği”nin bildirisinde yer alan “Yunan Ordusu, Halife’nin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlukat Ankara’dadır” vurgusunu unutmasaydık, Türk Devletini ve Türk Milletini hiç bu durumlara düşürür müydük?

İşimizi gücümüzü koruyacağız diye Bulgar, Rum, Makedon, Sırp çetecilere şirinlik yaptığımızı, Yunanlıların Ege’yi işgalinde her tarafı Yunan bayrağı ile donatanların varlığını, bilenimiz kalmadı gibi!.. Bu unutulanlar, yaşadığımız veya gelecekte yaşayacağımız ayıpların habercisi sanki.

Bunlar nasıl unutuldu gitti ise Suriye’nin uçağımızı düşürüşü ve iki subayımızın şehit edilişini de, unutup gideceğiz. Belki “devlet unutmaz” kuralı çerçevesinde gün gelip mukabele edilir amma ya “milli onur” ne olacaktır?

Geçenlerde bir uluslararası toplantıda, İstanbul’da görev yapan bir misyon şefi ile bir grup insan sohbet ediyorduk.Hükümetin ve başbakan Erdoğan’ın, Suriye konusunda bıçak kemiğe dayandı mealinde yaptığı açıklamalar konusundaki düşüncesini sordum. Aldığım cevap “ardından yağmur gelmeyen gök gürültüsü gibi” dedi. Yani ses varama icraat yok. Sadece kükrüyor gerisi gelmiyor. Böyle olunca dış politikada inandırılıcığınızı kaybediyorsunuz ve söylediklerinizin bir ağırlığı olmuyor diye anlattı. Aynen katılıyorum.

İç politika da halktan aldığı % 50 destekle fırtınalar estiren R.T.Erdoğan; işçiye, memura, köylüye, emekliye, işsize, devlet kapısında aman dileyene, esnafa ve Silivri ile Metris’e doldurduklarına kök söktürürken, nedense dış politikada aynı tavrı gösterememektedir.

İç politikada, kendisini destekleyen yerli ve küresel güçlere karşı, tam teslimiyetçi bir politika izleyen  AKP iktidarının, hayalci dış politikası; okyanusta bir çöp misali her dalga ile bizi bir oradan bir buraya savurmaktadır.

Ancak memleket hepimizindir. Yani Türk Milletinindir. Yapılan saldırı AKP iktidarına karşı değil, Türk Milleti ile Türk Devletine karşı yapılmıştır.  Bu sebeple “Milli Onur” korunmalı ve bu yolda hükümetin atacağı her adım desteklenmelidir.

Ah ! bir de bunları, yani başımıza gelenleri unutmasak ve üç kuruşa diz çökmesek ve de Mustafa Kemal’in çizdiği yoldan çıkmasak… O zaman neler yaparız kim bilir?