Mustafa Balbay; yazdı soluğu içerde aldı,
Tuncay Özkan; yazdı, ileri demokrasinin bulunduğu ülkede; demokratik hakkını kullanarak mitingler organize etti diye içeri atıldı,
Soner Yalçın; yazdı içeride,
Nedim Şener, Ahmet Şık; yazdı sonları malumunuz…
Peki iyide kalemlerinden başka silahı olmayan insanlar hep içeri atılırken birde dönüp madalyonun tersine bakalım.
Otuz beş bin kişinin katili Öcalan adeta devlet içinde devletmiş gibi kulübesini değiştittiriyor, İçerden örgüt yönetiyor, devletle müzakere masasına oturuyor ve şimdide kendisine ev hapsinden bahsediliyor.
Bir belediye başkanı devletin başbakanına hastir çekiyor hala görevinin başında.
En son olarak bir vekil polis tokatlıyor gene çıt yok (pardon sayın Başbakanımız! Onu; densizlikle suçladı).
TÜSİAD yöneticileri bu milletin hassasiyetlerinden o derece bi haberler ki kişinin mutluluğunun devletin bölünmesinden daha önemli olduğunu söyleyebiliyorlar ve hatta anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesinin de değiştirilebilirliğinden söz ediliyor, açıkçası sözde demokrasi adına demokrasiyi katlediyorlar.
Peki her söyleyen, söylediğiyle kalacaksa ve yaptığı eylemlerde yanına kâr kalacaksa soruyorum size daha basılmayan kitabın yazarını içeri atmak ve kitabın basılması muhtemel matbaalara dahi baskınlar düzenleyip; bilgi sayarlarını tahrip etmek,
hangi akla,
hangi vicdana,
hangi hukuk‘a sığıyor?
PKK lı itirafçıların yalancı şahitlikleriyle yüzlerce emekli ve muvazzaf subayı Silivri’ye doldurup; 16,17 yaşındaki taş atan teröristleri; çocuk yasasından faydalandırıp, tekrar sokağa ve dağa militan kazandırmak; sadece bizim hukukumuzda olsa gerek ….
Bunun böyle gitmeyeceğini, devranın bir gün mazlumlar tarafına da döneceğini pekâla sende biliyorsun ama gene de ihtiraslarının ve cehaletinin kurbanı olduğunu bilmem ki biliyor musun?
Burada not düşüyorum ve diyorum ki; TARİH BİR GÜN SENİ’DE YAZACAK EY ADALET!