Kına yakılarak uğurlanan, şehit tabutları bu
Okunacak iftiharla, her birinden gelen mektubu
Türkiye ağlıyor, fakat şehit babaları hariç
Ateş düştüğü yeri yaksa da, onlar yılmıyor hiç
Başladı, Türkiye’nin dört bir tarafında, nice yürüyüş
Birbiriyle yarışa başladı, çare için birçok görüş
Şehit on bir asker, öldürüverdiler ölümü,
Artık aramızdalar, dipdiri daha da ünlü.
Elas, M. Ali, Mustafa, Mutlu, Hüseyin; hepsi de şehit
Oğuz, Ömer, Ramazan, Süleyman, Yusuf, Sabahattin; çok yiğit
Derken, bir şehit haberi daha geldi Elazığ’dan, behemehal
Selçuk Gökdağ’ı alnından öptü öncekiler, ederek istikbal
Ağlıyor Türkiye, bak gidişat, iyi değil oğul diyerek
Memleket üzerinde, kara bulutlar dolaşıyor giderek
Bu Devlet, Bu Millet, Bu Vatan; atlayacak, böylesi keskin yardan
Ölmek var dönmek yok, varlığımız, yine ses verecek bu diyardan
Bak, bir şehidin cebinden, kanlı Kur’an çıkıyor
Öyle ki, tüm emellerini düşmanın yıkıyor
Vatan için ölmeyi bilenlerin vatanını, kolay mı bölmek?
Uğrunda şehit olmaya can atan binler için, var iken ölmek
Saldırdıkça amansız terör Mehmetçiğe, arka arkaya
İniyor göklerden ecdat, dalga dalga, durup da bakmaya
Bakıyor ki ahfadına, yok onda kendinden kalır yanı
O da tanıyor her zamanki kalleş emperyalist düşmanı
Acı olan şu ki, karşısındaki kanmış öz kardeşleri!
Nasıl varıyor eller tetiğe, dul bırakıyor eşleri!
Kimlere alet olduklarını, durup da düşünseler bir an
İçinde boğup öldürecek onları, akıttıkları bu kan
Neyin, neyimden farklı, behey kana susamış ahmak?
Yer gök titremez mi, nedir yaptığın bunca infilak?
Değil mi din bir, bir değil mi konuşulan ortak dil?
Aynı vatanda yaşayış, olmuyor mu sana delil?
Kitap, Mihrap, Minber bir; unuttun mu İlahi Daveti?
Aynı Peygamber’in, değil miyiz seçkin kutlu ümmeti?
İsimler değil mi bir: Ahmet, Mehmet, Hüseyin, Hüsniye?
Öyleyse nedir bu farklı görüş ve bu gayrılık niye?
Yaşamıyor mu millet, Batısıyla, Doğusuyla koyun koyuna?
Öyleyse niçin geliniyor, Bozuk Batı’nın kirli oyununa?
Güldürme sinsi İsrail’i, atarak din kardeşine kurşun!
Zoruna gidiyor bu katmerli gaflet; hatta gökteki kuşun!
İdris-i Bitlisi başını kaldırsa da, mezardan size
Yavuz’a verdiği sözden utanıp, bakamaz olur yüze
Şark’ın, yalçın dağlarından yükselen Mana Eri haykırmıştı:
“Türk Milleti’ne kılıç çekilmez.” Diyerek, Şark’ı uyarmıştı.
Demişti: “Türklerden gelmez, hiçbir zaman size zarar, asla.
Kendinizi yoklayın yaptıklarınızla, bir bir kıyasla.”
Milliyet’in ruhu İslamiyetken, nedir bu kavmiyet tutkusu?
Almış başlardan aklı, kalmamış hiç kimsede ne mantık, ne usu.
Elbette ümitsiz değiliz gelecekten, lakin zaman az!
Şurda ne kaldı ki Kıyamet’e, ey aziz toparlan biraz
Şark’ın, yalçın dağlarından gelmiş olan, yine o Mana Eri:
“Derseniz kılıcımız keskin; olacaksınız hüsran askeri!”
Çünkü: Bu Millet, Bu Vatan, Bu Devlet’e kim kaldırırsa baş
Onmaz bu dünyada, ne de onar ukbada; bil be arkadaş!
“Kılıcımız keskin!” diyenler; bizzarure düşecekler iyi bak!
Hem diyor o Mana Eri: “Olacaklar hakkıyla buna müstehak!”
“Hükümet ve Türkler nasıl olsalar, edemiyoruz rahat!”
Diyenlere diyor: “Önce, kendinizden ediniz şikayat!”
“Her kabahati hükümete ve Türklere atmakla, çok aldanırsınız!
Saadet sebebi Demokrasi değeri bilinmezse, yanılırsınız!”
“Ankara ve Türklerden emin olun ki, nasıl olursa olsunlar;
Onlardan fenalık değil, gelir ancak iyilik” bunu duysunlar.
Yeter ki, çok iyiler, iyilik zannıyla yapmasın fenalık!
Milleti gerçeklere baktırmasın, şaşırtarak alık alık!
Devleti parça parça etmek için, ağzını açmış yılanlar var!
Görünmeyen düşman ekmeğine yağ sürmeyi, görev kılanlar var!
Kendi kuyumuzu kazarak, olmayalım Bozuk Batı’ya alet!
Aman yağdırmayalım üstümüze gökten, lanet üstüne lanet!
Biz Türkler ve Kürtlerde mevcut, ne de büyük bir şecaat;
Birbirimize karşı kullandırıyorlar bunu, heyhat!
En büyük düşman, yine önümüzde kapkara bir cehalet;
Cehalet yaptırıyor, kendi insanına karşı cinayet!
Bayraktar: “Arap’tan sonra İslamiyet’in kıvamı olan Etrak.”
Güya Müslüman teröristlerce, hedef tahtasında trak trak!
Kürtlerin sosyal hayatı, Türklerin saadetine bağlı iken
Başkası değil de, kanmış olarak, onlar oluyor silah çeken
“Re’sü’l-hikmeti mehafetullah.” Yokluğu da, terör sebebi.
“Hikmetin başı Allah korkusudur.”un bilinmiyor edebi!
“Terörle mücadele yöntemi.” Edilmemişse, doğru dürüst tesbit!
Plansız, istikrarsız mücadele ile alınmaz müsbet bir kesit.
Devlet; plan, program, karar ve sonunda tatbik demek
Sonra gelsin, kesin sonuç almak için, yoğun bir emek
Fakat her şeyden önce, çok hayati, çok mühim hazırlık gerek
İstihbarat, yani haber alma; işin özü olsun giderek
Madem ki, “Muhaberesiz Muharebe olmaz.” hiçbir zaman
Lafta kalmaması için, vermeyin, sakın ihmale aman
Donandı yine vatan bayraklarla, bütün Türkiye ayakta
Toparladı milleti terör, kendisine karşı her sokakta
Kadın erkek, büyük küçük, bir oldu aynı davada yekpare
Uyandı Ordu-Millet ruhu, anlaşıldı ki, birlik tek çare
Askere gitmeyenleri sardı, yeni kutsal bir heyecan
Gitmek için şu an askere, yaşı maşı unuttu her can
Askere gidip, şehit olmaktan bahsetti gençler
Tekrar asker olmak için, havaya kalktı eller
Değil erkeği; kadını bile olmak isterken asker
Vatan döndü ordugaha, herkes oldu sanki bir nefer
İhanetle pusunun, kol gezdiği dağlara, seslenildi adeta
Ayağın denk al, aklını da başına denildi, terör belasına
Kemal Gökdağ: “Gözümün bebeği, en küçük oğlum, şehit oldu.”
Der demez, duygulandı herkes; gözler nemlenerek yaşla doldu.
Ekledi şehit babası: “Yirmi tane daha olsa oğlum;
Hepsini de vatan için verir.” Sonra selama dururum.
Varsın ABD; terör örgütü bağlantılıları korusun!
Türkiye, iadesini istemesine rağmen, karşı dursun!
1984’den beri, 40 bin hayata, oldu mal
Demek, bu vatanın kıymetine erişmek; belli ki, muhal!
Nasıl olmasın ki, şehit sayısınca asker safları, kalmıyor boş
Kız kardeşler: “Biz de asker yazılacağız!” diye, oluyorlar bir hoş
Şehit Süleyman Ballan’ın dayısı Şerafettin Bulgurcu:
“Bir Süleyman gider, bin Süleyman gelir.” Bitmez vatan borcu.
Şehit, son konuşmada, içine doğmuşçasına annesine:
“Takdir-i İlahi neyse, o olur. İyi bakın kendinize.”
Bakın anne ve dayıdaki, çelik gibi sağlam iradeye
Ya şehadetteki razılığı neye verelim, hangi şeye?
Uğurlarken Sakarya, 117’nci şehidini, ölmezliğe
Aslen Muşlu Mutlu Saydam, delil oldu, Türk-Kürt bölünmezliğine
Şehitlikler edildi ziyaret. Oldu Babalar Günü; her yer Çukurca!
Şehit babası Hasan Ciddioğlu da: “Vatan Sağ Olsun.” Dedi vakurca.
2009’da şehit Murat Taş oğlu Can; beş yaşında
Yazılı bir kart bıraktı Babalar Günü, mezar taşında.
“Siyasi çözüm bulunmasını” istiyor hala, kimileri
Terör aldı başını gidiyor, çünkü yaktılar gemileri
“Siyasi çözüm” sihirli, meçhul bir kelime, söylenen
Açıkça deyiverseler de bilsek, nedir gevelenen?
İstenen; devlet içinde, yeni devlet oluşumu sağlamak
Türkiye içindeki oluşumu, başka ülkeye bağlamak
Türkiye parsellenmek; iç-dış odaklara, çekilmek isteniyor peşkeş
İstikbalin Büyük Türkiye’sine engel olacak; çıksın diye bir eş
“Mikro milliyetçi siyasi hareket”ler, aldı başını düzden!
En büyük engel gördükleri Türk Ordusu’na saldırı, bu yüzden
Türkiye’de olan terör sorunu, ne şu ne de bu?
“Etno-nasyonalist (ırkçı) ayrılıkçılık” sorunu.
21 Mart 2005’te, Diyarbakır’daki Nevruz kutlamaları
“Birleşik Kürt Konfederalizmi” simgeleyen bayrak ve flamaları
İşte o anlar yaşandı, etnik ve faşist bir vecd, orada
Körükle gidildi yangına, bulduk kendimizi, burada
Yangının küçüğü olmazken, pek aldırmadık, bunca yangına!
Sarmışken ateş bacayı, nedir olaylara karşı, bu gına?
Aç canavara muhabbet, arttırırken bize karşı iştahını
Aman zamanla duracağını sanmak, kaçırtır fırsat anını
Velhasıl: Terörist; aç canavardan farksız, korkunç bir ucube!
Pençesine aldığı kimse, olur artık üye, o kulübe!
Irak’ta işgalci ABD, Kuzey Irak’tan, habersiz gibi
Teröristleri, ne hikmetse, teslim etmiyor işin garibi
İşgalindeki topraklardan, sızarak Türkiye’de
Terör yapılırken, nerde dost ve müttefik ABD?
Büyük Ortadoğu Projesi, ABD’nin büyük emeli!
Acep, Türkiye’de kan akıtmak için mi, kuruldu demeli?
PKK’nin lider kadrosu, Kuzey Irak’ta bes belli
Teslim etmeyen ABD, kimlere veriyor teselli?
Sınırı, 20 – 25 kilometre güneyden geçirmek, oluyor şart
Göstermesi gerekiyor artık Türkiye’nin, Irak’a bir kırmızı kart
ABD – Mesut Barzani ikilisi, oldukça sarmaş – dolaş
Yok Türkiye için, alacağı rahat bir nefes, be arkadaş
Ağlarken şehit anaları: Boğaz’da: Vur patlasın, çal oynasın!
Yakışık almayan bu tip davranışlar; ey millet, gözden kaçmasın
Kandırmayalım kendimizi, yok ortada, hak mak aramak
Tüm emelleri, Türkiye’yi bölüp, yapay bir devlet kurmak
Zehir sunuluyor altın kupa içinde, hak mak diyerek
İşin arkasını görmek için, bilmem ki başka ne gerek?
Böyle bir ihanet karşısında, olmayalım gafil!
Elbette: “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” Ey cahil!
Gözü yaşlı, şehit ana babalar, diyorlar: “Önce Vatan.”
Ne muazzam, soylu, asil bir davranış; kalplerde yer tutan.
Baba Hüseyin Bayram, şehit oğlu münasebetiyle, dedi:
“Dört tane daha oğlum var. Vatan sağ olsun.” Ne büyük kredi.
Böyle babaları olan milleti, kolay mı tarihten silmek?
Millet Halısı bu ruhla dokundu, yüzyıllarca, ilmek ilmek
Teröristler bilsinler ki, ters düşüyorlar, o kutsal dine! Çünkü:
“Mü’min; başka mü’mini -hata dışında- öldüremez. Yok mümkünü.”
(Nisa: 92)
Kur’an der ki: “Mü’minlere yardım üzerimize bir hak.” (Rum: 47)
Diyorsa Hakk böyle; mü’minlerin galebesi muhakkak.
Musallat oldu vatana, bölücü terör!
Geç kalma sakın, bir an evvel, kozanı ör!
Ateş bacayı sarmış, hala mı uyku, artık uyan!
İş işten geçmeden, kalmasın, tehlikeyi duymayan.