Milli Mücadeleyi yürüten, milli bağımsızlığı gerçekleştiren ve Türk Milletinin iradesini temsil eden dünün gazi TBMM’ni düşündükçe; bugünkü Meclisle çok önemli farklar ortaya çıkıyor. O gazi Mecliste vekiller basit bir etnik ayrıma ve tasnife ülkeyi yönetenlerce tabi tutulmuyorlardı. Etnik taassub ve fitne, o zor şartlar altında bile yükselemiyordu. Meclisin bugünkü haline baktıkça; ülkenin kuruluş harcına emeğini koyanlar, şehit ve gaziler adına üzüntü duymamak mümkün değildir.
Etnik taassubu ve farklılıkları öne çıkaran, birliktelikleri yok sayan ırkçılık ve ötekileştirme bizzat yönetenler tarafından ülke gündemine sokulmaya çalışılmaktadır. Açılım yutturmacasıyla Türkiye federal bir yapıya zorlanmakta, milli kimlik dışlanarak adeta egemenliğin paylaştırılması ilânları verilmektedir.
Bazı yönetenlerimizin beynine etnik hastalık girmiştir. Kendi bünyelerindeki bu rahatsızlık; çok şükür ki Türk Milletinde yoktur. Halkımız birbirine hoşgörülü, ağırbaşlı, fevri hareketlerden uzak ve bazı siyasetçilerden çok daha şuurlu ve samimidirler. Türkiye’ye yönelen etnik taarruzda bazı siyasetçiler halktaki olgunluğun gerisinde kalmışlardır. Buna rağmen; tahrik ve ayrıştırma hastalığı sürmektedir.
Milli Mücadelede Ankara yakınlarına çekilmeye mecbur bırakılan milli güçlerimiz karşısında; Meclisin Ankara’dan Kayseri’ye taşınması ileri sürülür. Düşman top sesleri Ankara’dan duyulur. Dersim milletvekili Diyap Ağa diğer vekiller gibi buna karşı çıkar. Söyledikleri düşündürücüdür: “Biz buraya savaşmaya ve ölmeye mi, yoksa burayı bırakıp kaçmaya mı geldik?” Bu rahmetle anacağımız milletvekili şimdikiler gibi etnik yobaz ve dışarıdan mamalanan bir işbirlikçi hiç olmamıştı. O, işgalci emperyalizmi iyi tanımıştı. Bugün çoğu Kürt olmayıp Kürtçülüğe sarılan malum partinin ırkçı vekillerinden çok farklıydı. O ve diğerleri Türk ve Kürt ayrımını reddediyorlardı.
Bugünküler ve ülkeyi yönetenler ise; Türkçe yer adlarını değiştirmekle uğraşıyorlar. Sadece farklılıkları öne çıkarıyorlar. Yer adlarının egemenlik haklarıyla ilgili olduğunu fark edemeyecek bir duruma düşürülmüşlerdir. Yarın Anayasa üzerinde oynayacaklardır. 2000 yılında Kosova’ya yaptığımız ziyaret sırasında Sırp yenilgisi karşısında Arnavutların çok kısa bir sürede yer adlarını nasıl değiştirmiş olduklarına şahit olmuştum.
Şimdi Dersim ismi kullanılarak CHP’nin içi karıştırılmak, birilerinin önü açılmak ve bir yerlere varılmak isteniyor. Dün dış tahriklerle ortaya çıkan “Cumhuriyeti kuranlar dini kaldıracak” şeklinde İngiliz oyunlarına âlet olan aşiretlerin iyi niyetli uyarılara rağmen; isyanları neye yaramıştır? Bu isyanın bastırılmasında belki üzücü sonuçlar da ortaya çıkmıştır. Ama emperyalizme âlet olanlara ne demeli? Dersim’de isyan edenler mazlum da, isyanı dün bastıranlar bugün suçlu mu? 1935 Tunceli Raporu ve diğer belgeler konuya sadece asayiş ve güvenlik açısından bakmıyordu. Sosyal ve ekonomik gelişmeyi de hedefliyordu.
Bugün Habur‘da pişmanlık duymayan 34 terör örgütü üyesini törenle karşılayan, kaymakamlarınca hoş geldin denilen ve onları hoşgörüyle portatif mahkemelere çıkarıp salıveren zihniyet ne ise; dün de İngiliz emperyalizmine teslim olan anlayış odur.
Ülkeyi yönetenler bize yabancı olan etnik gözlükle toplumu bölmekten uzaklaşmalıdırlar. İnsanlar birbirine ötekileştirilmemelidir. Bu etnik tutkudan ve hastalıktan uzaklaşalım. Önce kendimiz demokrat olalım. Etnik merkezli bir taassub ve politika Dünyanın hiçbir yerinde demokrasinin standardını yükseltmek anlamına gelmemiştir. Milli kimliğin ve hâkim kültürün dışlandığı hiçbir ülkede farklılıklar zenginlik yaratmamıştır. Etnikliği ve farklılaşmayı öne çıkaran ülkeler bölünme alarmları veriyorlar. Ülkeye etnik mayınlar döşemeyiniz.
Milliyet ve milli kimlik ile etniklik rakip de değildir ve çatıştırılmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının dışarıdaki kimliği, Türk Başbakanıdır. Herhalde Türkiyeli Başbakan veya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Başbakanı değil. 2004 yılında Başbakanlıkta iktidarın desteğiyle Baskın Bey ve arkadaşlarına hazırlattırılan ve olaylara sebep olan İnsan Hakları ve Azınlıklar Raporundaki tuzaklar artık fark edilmelidir. Bir Başbakan Yardımcısının “Gerekirse terörist başının yol haritasından da faydalanabiliriz” şeklindeki beyanatı ülkedeki siyasi sorunun özüdür. Herkes yanlışını kabul edecek olgunluğa gelebilmelidir.