Gökbayrak’a Selam, Oyuncağa Devam

147

Çin deyince aklıma zulüm gelir. İşkencenin kitabını yazsa yazsa Çinliler yazar. Ejderha tarih boyu sadece Çin‘in değil Çin zulmünün de sembolüdür.

Zulüm deyince aklıma Doğu Türkistan gelir. Türk – İslam Dünyası‘nın en perişan, en yalnız ve en sahipsiz coğrafyası.. 1949‘dan beri el ve ayaklarının çapraz kesilmesinden tutun da nükleer denemelere kadar kobay olarak kullanıldılar. Bizim için hep ‘orda bir köy var uzakta‘ şarkısıydı onlar.

Doğu Türkistan deyince aklıma Mart 1997 gelir. O zamanda da Gulca‘da (Ramazan‘da Kur’an okuyan Uygur kadınları öldürülmüş, cesetleri parça parça toplanan erkeklerin üzerine atılmıştı ve sonra erkeklerin kıyama kalkmıştı) başlayan olaylar için Nizam-ı Âlem Ocakları olarak 600 kişilik miting yapmıştık.

Mart 1997 deyince de aklıma iki şey gelir. İlki; misafirimiz olan Doğu Türkistan Vakfı yöneticilerinin metaneti ki başlarına geleni bağırmadan – çağırmadan ve normal bir hadiseymiş gibi anlatmalarıydı. Biz olsak ortalığı velveleye verirdik ve vermeliydik. İkincisi de akşam Gönüllü Kültür Teşekkülleri‘yle olan toplantı. İsminin içinde ‘Türk‘ kelimesi geçiyor diye ‘Çin’in doğusunda yaşayan Müslüman kardeşlerimiz‘ vb. türevlerle kendine sıkıntı veren kuruluş temsilcilerimiz vardı.

Uzatmalı Emevi geleneği böyledir. Arap olmayan Müslümanlar II. sınıftır yani Mevali. Ama Filistin mevzubahis oldu mu eylemin bini bir paraydı. 2009‘da da öyle olacak diye çok korktum. Çok şükür Başbakan da, Gönüllü Kültür Teşekkülleri (bilhassa Mazlum – Der) de kısmen beni yanılttılar.

Amerika’yı günahım kadar sevmem. Ve antiemperyalist olmayan bir solcuyla, bir milliyetçiyle, bir muhafazakârla işim olmaz. Ama ilk defa Urumçi‘de başlayan olaylarda ABD‘nin varlığından rahatsız olmadım. Karabağ noktasında Azerbaycan‘ın Rusya‘yla yakınlaşmasından da rahatsızlık duymuyorum. Ne demişler: “Sahipsiz bir vatanın batması haktır
Sen sahip çıkmazsan başkaları çıkacaktır

İşin bir de ticari ortaklık kısmı var. İçtiğimiz Coca – cola, yediğimiz Mc.Donald’s, giydiğimiz Levi’s, kullandığımız Ariel, yaktığımız Shell; muhtelif çap ve markada mermi – bomba olarak kardeşlerimize dönüyor dedik, dinletemedik. Boykot, ‘İsrail şaşırma, sabrımızı taşırma‘dan daha önemli dedik ama boykot ettiremedik. Zaten herkesin de bahanesi hazırdı.

Fakat KSO Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bana yeminimi bozdurdu. Neymiş, Çin oyuncaklarının ticaretini yapan çok esnaf varmış, zarar görürmüş. Çin bizle oyuncak gibi oynuyor beyimizin haberi yok. Mazereti kabahatinin karesi. Nihat Ergün‘ün hassasiyetinin yüzde biri yok.

Kimimiz şu yabancının distribütörüyüz kimimiz bu yabancının bayisi. Kimimiz Hollanda‘nın yalancısıyız kimimiz Fransa‘nın. Kazancımızın kaderini örümcek ağı imalatına bağlamışız sonra diyoruz ki niye bu zulüm var, dünyanın çivisi mi çıktı?

Ben bir duasız mihrab önünde
Yıkıntı otlarına masal anlattım
Hep acıyı söyledim, acıyı yazdım
Ne acı! Gerçeğin soylu acısı..
[1]
Oyuncak dediğin de ne !..

 


[1] Dilaver CEBECİ