Engin Söyle, Büyüklüktür!

119

Gel ha gönül havalanma
Engin ol gönül engin ol
Dünya malına güvenme
Engin ol gönül engin ol…

TRT radyosu açık…

Merhum sanatçı Turan Engin söylüyor. Bu usta ve bir o kadar engin olan sanatçımızı kaybedeli ne kadar yıl oldu bilmiyorum. Zaman homurdanarak akıyor ve unutturuyor her şeyi fütursuzca… Zaman unutturmaya çalışsa da onu unutmak mümkün değil, bu türküleri var oldukça… Yılların sinesine oturmuş yanık bu halk ezgisinin sözleri çeldi aklımı birden… Tanıdık, kalbimin duymaya, görmeye, bilmeye hasret kaldığı ululardan kalma bu deyişi yakaladım ta kalbinden… Yüreğime çağırdım yeni baştan… Modern çağın karanlık ve üşüten uğultusu kulaklarımı tırmalıyorken, kayan oynak zeminlerde yürürken bir halk türküsünün eteklerine yapışmak ve peşi sıra yürümek pek sıcak geldi… Ruhuma çöreklenen zehir zemberek onca kederin sağanağından ıslak ve perme perişanım. Her şey bir kıymık gibi batıyor kalbimin üzerine… Yaralıyım. Kış hüznüne yakalanan ruhumun kederinden olsa gerek içimi acıtıyor deyiş. “Engin ol gönül engin ol”diyor ya türkü… İşte en can alıcı, en baş tacı yapılası düşünce bu dizelerde gizli… Gönüller engin olmayı bilselerdi, bunu bilmenin asıl büyüklük olduğu gerçeğini bir de…

Dünya gerçek anlamda yaşanır olmaz mıydı?

O zaman olgunlaşıp büyümez miydik?  Ne diyorduk? İşte…

Ululardan kalma sözdür…

Engin ol gönül engin ol…

Teslim Abdal sözüm haktır
Sözümün yalanı yoktur
Engin söyle, büyüklüktür
Engin ol gönül engin ol…

“Engin söyle büyüklüktür”

Olmak isteği, oldu desinler kibri bütün insanlığın sanırım en büyük yarası… Modern çağın insanı belki de en büyük üzüntü ve acıları mevki ve makam derdi ve para hırsı nedeniyle yaşıyor. Kimsenin derdi ol/mak değil aslında… Cümle âlem, konu komşu elle gösterip Oldu! desinler istiyorlar… Oysa oldum! demenin, öldüm! Demeyle aynı anlama geldiğini bir bilseler… Bu türkünün peşisıra geldiğim nokta “tevazu” dur… İçtenliktir.

 Dünyeviliğin kuşattığı insanlığın tükenişine bir serzeniş, kendince bir uyarıştır belki de… Ne dersek diyelim, ne yakıştırırsak yakıştıralım gerçek şu ki türküyü büyük kentlerin en geniş ve kalabalık caddelerine büyük reklâm panolarına yazmak gerekir… Tepeden tırnağa kesrete batmış( ve hatta tapmış diyelim) insanları bir saniye düşündürse bile kâfidir… Çünkü maalesef modern insanın gediği nokta öylesine vahimdir ki bu bir saniyeleri dahi hayatından çıkarmış durumdadır… Yalnızdır, buhrandadır, tutunacak tek bir dalı dahi kalmamıştır paradan gayrı… Ne kadar mevki ve makam gibi geçici dünyalık meselelerde yükselirse yaşama gayesi o denli bilenmektedir çünkü… Kendisini yalancı avuntularla oyalamaktadır… Olmuş! tur ya, gerisi teferruattır…

Modern çağın insanı yalnızdır.

Alabildiğine yalnız. Büyük kentlerin caddeleri artık yaşı geçkince, otuzunu çoktan aşmış yaşlı başlı kızların ve erkeklerin cirit attıkları, sabahlara kadar gece kulüplerinde kendilerini avuttukları günahkâr ve suçlu caddelere dönüşmüştür. Artık büyük paralar kazanan zevk ve sefahatte Sodom ve Gomore halkını aratmayan bir insanlık trajedisi oynanıyor hayat perdelerinde. Her manada, her kesimden ve her mevki ve makamdan sonuna kadar bizden ve sahici… Tevazünün rafa kaldırıldığı, parayla şanla şöhretle ayakta kalınabileceğini sananların en büyük yanılgısı işte burada başlıyor ya… Bir bilseler nasıl bir zehre bulaştıklarını… Bu şaşaalı günlerin tez geçeceğini, yüksekte olanların aşağıdakiler kadar güvende olmadıklarını, aşağıda bıraktıklarına günün birinde dönüp muhtaç olacaklarını bir bilselerdi… Engin konuşup, engin düşünmeyi öğrenselerdi dünya biraz daha güzelleşmez miydi? Türküde var olan asıl tılsım sanırım bu inci gibi dizelerde… “Engin söyle, büyüklüktür”…  Asıl büyüklüğün, kalıcı olanın tevazu olduğunu bu kadar mı güzel anlatır bir türkü?

Ululardan kalma sözdür:

“Engin ol gönül engin ol…”

Engin söyle büyüklüktür!

Engin olmak, engin konuşmak, engin düşünmek!

Türkü çok şey anlatıyor aslında… Kültür genetiğimizde var olan kutsal değerlerimizi kendi diliyle, kendi sözüyle hatırlatıyor…

 Bu türküye sanatkârımızın ismiyle müsemma bir türkü de diyebiliriz…

Rahmetli THM sanatkârımız, ustamız Turan Engin 24.07.2006’da hakka yürümüş.

Bu türküsünü hasretle dinledikten sonra diğer ünlü türkülerini de özlediğimi farkettim. Aman Allahım bu nasıl bir repertuardır, bu nasıl bir zenginliktir ve bu ne büyük bir ustalıktır… Kendine mahsus davudi sesi, dağları andıran heybetiyle ağa bir sanatçımızdı Turan Engin… Çocukluğumuzdan beri kulaklarımız sesine aşina idi… Bilirdik ki Turan Engin Erzincan türkülerini çok iyi okur ve yine bilirdik ki deyişlerin ilk duraklarından biridir…”Vardım Hint eline kumaş getirdim” türküsünü hiç unutur mu bu yürekler bilinmez ama o davudi sesi hiç mi hiç unutmayacağız.

Şu dünyanın halı böyle
Yalan yahşi geçer şöyle
Söyledikçe engin söyle
Engin gönül engin ol…

“Söyledikçe engin söyle”

Sanırım halk türkülerinin kumaşında öylesine gizemli ve güçlü söyleyişlerin bulunması türküyü yakanların halktan ve engin oluşlarıdır… İşte en felsefi, en derin ve en içi dolu sözleri böyle yanık ezgilerin eşliğinde yüreğimizin kıyısına getirdikleri için Turan Engin gibi gerçek sanatkârlarımızı ta yürekten selamlıyorum. Türkülerimiz olmasaydı eğer en saf, en el değmemiş, en masum hallerimiz olduğunu belki de hiç bilmeyecektik… Türkülerimiz bizim milli hafızamızdır… Türkülerimizi anamızın ak sütüne benzeten Bedri Rahmi Eyüboğlu aslında bu safiyeti, güzelliği bir yerde destanlaştırıyor, yıldızlaştırıyor… Bu güzel türkünün durduk yerde bana bunca şeyi söyletmeyi başarması az şey midir? Üstelik hiç de gündemimde türkü üstüne yazı yazmak olmadığı halde nasıl da gelip kuruldu gönlümün tahtına. Nasıl da söyletti beni… Engin olmak, engin söylemek ve engin düşünmek gereğini bir kez daha hatırlattı. Bir daha beni kendime davet etti. Ve bir kez daha ta yürekten ağlattı beni…

Ululardan kalma sözdür:

“Engin ol gönül engin ol…”