Tarihi tekerrür ettirmemek bir bakıma bizim elimizdedir. Eğer yakın
tarihten ders almazsak tarih aynen tekrar eder. Geliniz Damat
Feritlere, Rıza Tevfiklere, Cenap Şehabettin gibi milli mücadeleye
inanmamış teslimiyetçi isimlere özenmeyelim. Milli mücadelenin
şerefli ve haysiyetli asker, sivil önderlerine özenelim. Büyük Atatürk
ve ona inanmış Türk Milletinin emperyalizme karşı milli hareketine
selâm duralım.
İzmir’e çıkartılan işgalci Yunan’a karşı “direnmek caiz değildir. Yunan birliklerinin başarısı için dua edelim”
diye fetva vermekten utanmayan bazı din adamlarına değil; Amasya’da ve
Anadolu’nun birçok yerinde Atatürk’ün önderliğindeki milli mücadeleye
malı ve canı ile ortak olan, destek veren din adamlarına ve sarıklı
mücahitlere özenelim. “İngiliz donanmasına karşı çıkılamaz; onlar bize medeniyet getirecek” diyen
sözde dünkü bazı aydınlara da özenmeyelim. Bu tip aydınlar dün de
vardı; bugün de var, görevlerini aynen yapıyorlar. Onlar sadece ismen
bizden olan içimizdeki yabancılardır.
Dün bazılarına göre Osmanlının yıkılacağı ve parçalanacağı da bir “paranoya”
idi. İzmir’deki Türk komutan Ali Nadir Paşa emrindeki birliklere
İzmir’i işgal eden İtilaf Devletlerine direnilmemesi, karşı konmaması
ve gereken kolaylıkların gösterilmesini istiyordu. Amaç esef verici
olayların yaşanmaması idi. Ama aynı komutan Yunanlı bir işgal
teğmeninden tokat yiyeceğinin farkında değildi.
Bugün ise; “AB
bizi adam edecek, misyonerlerin faaliyet göstermesinden rahatsız
olmuyoruz. Yeni Vakıflar Yasası ile azınlıklar mallarını geri alsa ne
olur? Yabancılar gelip ülkemizde vakıf kursunlar, toprak alsınlar,
yabancı sermaye geliyor kötü mü? Reformları AB için değil;
vatandaşımız için yapıyoruz” diyenler var. Bu takım
Ankara’nın sözde zulmünden kaçarak Brüksel’de şefaat arayan hain ve
ahmak takımıdır. Bundan dolayı farklı gruplarla Cumhuriyet ve rejime
karşı ittifaklar kuruyorlar ve birliktelik sergiliyorlar. Uşak olmaya
hazırlar; efendi arıyorlar. Aslında efendi de oldukça bol. Ama milli
bağımsızlık ve milli menfaatlerden yana, haysiyetli ve şerefli adam
olmak, onun bunun maşası olmamak kolay değil…
Bir
ülke nasıl batırılırın cevabını dün Osmanlı borçları veriyordu; bugün
de son beş senede yüzde yüz artan iç ve dış borçlara cevap arıyoruz.
Yeni Düyun-u Umumiye’lerden (Genel Borçlar) endişe
ediyoruz. Dış ve iç borçların karşısında hangi kuruluşlarımız komik
bedellerle yabancılara ve onların yerli ortaklarına devredilecek diye
düşünüyoruz. Bu satırları okuyanlar Osmanlı’nın son dönemine benzeyen
bu ortama sadece son beş senede mi geldik diye sorabilirler. Tabi ki
değil; ama son beş senede olumsuz yönde rekorlar kırdık. Her şeyden
evvel milli davaları küçümsedik ve sözde çözümsüzlüğü reddettik. AB
hayali ile kolumuzu kanadımızı, sakalımızı çenemizden kaptırdık. Şimdi
dış politikadan, iktisadi hayatımıza kadar adeta utanç tablolarını
unutturmak için olmadık bir şeyle uğraşıyoruz: “Türban ve laik-anti laik maçı…” Anayasa
değişiklikleri yapıyoruz. Dış dayatmalara uygun kanun ve anayasalar
çıkarıyoruz. Lagendik isimli bir adam Patrikhanenin Fener ve
Balat’taki genişlemesini malûm fonlarla çözmüş ki; sıra Sulukule ve
Suriçine gelmiş. Adam sömürge müfettişi gibi dolaşıyor. Etrafında ise
tercüman maskaraları ve sözde bazı yetkililer …
Farklı
çevrelerce siyasi bir sorun haline getirilen türbanın doğrusu garip
savunucuları var. Dün aşırı solda olup da bugün devşirilenler,
milliyetsiz bazı sağ eğilimliler bu alanda dikkat çekmektedir. Bunlar
için esas, ferdin hak ve hürriyetleridir. Her türlü kural ve kanun
esaret zinciri gibidir. Devletsiz ve toplumsuz, otonom fert arayışı
içinde olan, devletle ve rejimle kavgalı, Cumhuriyete numara takma
meraklısı bu grup sadece türbanı değil; Ermeni sorunundan, bölücü ırkçı
teröre, Kıbrıs’tan milli güvenlik sorunu haline gelen AB’ne,
milliyetçiliği redde kadar anti-devletçi ve anti-Türk bir
çizgidedirler. Önemli olan rejimin ve devletin tartışılması ve
sorgulanmasıdır. Her konu bu yolda kullanılabilir. Türbana destek
bundandır. Dün Osmanlı’yı teokratik, gerici ve istilacı bulanların,
bugün sözde Osmanlı’yı savunarak milli ve üniter yapıya karşı
çıkmaları, milli kimliği reddetmeleri ibretle izlenmelidir.