Ukrayna – Rusya savaşı ve işgal olayı bir ders
niteliğindedir. Ukrayna’da milli şuur ile yetiştirilenler, yetişenler ölümü
göze alıp düşmanla vatanı için savaşıyor. Bizde de Çanakkale Zaferi ve Milli Mücadelede
milli şuurlu ve imanlı vatansever insanlarımızın cephelere koşmaları
unutulamaz. Aslında Ukraynalı, Ruslar hakkında da bir fikre sahipti. Bizde
bazıları ise; İstanbul’da eğlenmeyi tercih ediyordu.
Önü açılmış milli devletleri
uyuşturarak aldatma ve yönlendirme peşine düşüldüğü sık sık görülmüştür. Bu
uyuşturucu haplardan birisi de küreselleşme ve aslında küreselleştirme
çabalarıdır. Bugün milli devletlere karşı kullanılan küreselleştirme oldukça
kan kaybetmiştir. Ancak, bir dönem durumu idrak etmekten uzak bazı
siyasetçilerimiz parti sözcüsü olarak çıktıkları ekranlarda milliyetçilik artık
geçerli değil; Dünya küreselleştirme çağında gibi maalesef açıklamalarda
bulunmuşlardı. Ortaya çıkan somut olaylar her blokun ve ülkenin kendi
çıkarlarından ve menfaatlerinden vazgeçmediğini ortaya koymaktadır. Nitekim,
ABD’nin patronu olduğu NATO’yu Doğu Avrupa’ya karşı genişletmek peşinde olduğu
gibi, Rusya da bağımlı bağımsızlık verdiği Rusça konuşan Orta Asya ülkelerine doğru
genişleme veonların liderliğine yükselme peşindedir. Rusya, Rusça konuşan
hiçbir ülkeyi şemsiyesi altından çıkarmak peşinde değildir. Ukrayna’da ve diğer
bazı bölgelerde ABD ile Rusya bilek güreşine girmiştir. Kimse milli
menfaatlerinden ve siyasi varlığından taviz vermemekte; yeni soğuk savaş dönemi
hızla yükselmektedir. Bu ortamda Rusya Türkiye ile ilişkilerini yumuşak
politika şeklinde sürdürmektedir. Bu durum Türkiye’yi tarafsız arabulucu bir
konuma sokmuştur. Bu ülkemizin aleyhine de değildir.
Bu durum
İstanbul Kanalı açısından da değerlendirme yapmayı gerektirmektedir. Acaba
Boğazlardaki geçiş yasağı bu kanalda uygulanmayacak mıdır? Aslında İstanbul
Kanalı her bakımdan bir lüks ve önceliği olmayan bir yatırımdır. Boğazların
alternatifi olarak sadece yabancıları ve bu bölgede toprak sahibi olmuş yerli
ve yabancıları sevindirmektedir.
Bizlere
düşen görev genç kuşakları yeterli bilgi ile donatmak ve milli şuurla
yetiştirmektir; onları uyuşturmak sadece teknoloji esaretine sürüklemek değil…
Çanakkale
Zaferimiz milli hassasiyete sahip imanlı nesillerin zaferidir. Şehit ve
gazilerimiz “Vatan sevgisi imandandır” hadis-i şerifini hep hatırlayanlardır.
Onlar başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Cevat Paşa olmak üzere Anadolu’yu
darül-harp’ten, darül-İslam’a çevirenlerdir. Bilhassa eğitim kurumlarımız
sadece öğretimle yetinmemeli, yakın tarihi bilen ve geleceği bugünden düşünen
nesiller yetiştirmek zorundayız. Kim ne derse desin; Dünyamızda ve bölgemizdeki
gelişmeler milliyetçiliği öcü olmaktan kurtarmıştır. Milliyetçi olunmadan ne
sınırlar, ne de ekonomi korunabilir ve güçlendirilebilir. Bu bakımdan, suya
sabuna dokunmayan, ülke çıkarlarından habersiz bir insangücü yetiştirmek beyin
göçünü de artırmaktır. Birtakım siyasi endişelerden ve partiler arası itişmelerden
uzaklaşarak gençlerimize iyi rehber olmalıyız. Yağsız, tuzsuz, salçasız tarih
kitaplarından kurtularak insanlarımızı beka sorununda hazır hale getirmeliyiz. Milli
eğitimdeki ve kültür politikalarındaki başarısızlık yabancılarla iyi pazarlık
yapılmasını ve ülke çıkarlarının korunmasını da zorlaştırmaktadır. Mutabakat
noktalarını geliştirmeye de mecburuz. Gençleri ve aydınları kamplaştırmaktan,
siyasi malzeme yapmaktan uzaklaşmalıyız. Cumhuriyet mi, Osmanlı mı; Atatürk mü,
başkaları mı; laiklik mi, antilaiklik mi kısır tartışmaları bugünün gündemi
değildir. Eğitim kurumlarımızda aydınlatıcı ders saatleri koyularak Türkiye’yi
Türkiye yapan değerlere bağlı iç siyaset üstü bilgileri gençlere
kazandırmalıyız.
Bu gerçekleri ve ülke çıkarlarını göz
önüne alan Aydınlar Ocağımız gerçek bir sivil toplum kuruluşu olarak internet
sayfasını tekrar ele almış ve önemli gelişmeler sağlamıştır. Bu bakımdan yakın
tarihi aydınlatan İlber Ortaylı’nın “Yakın Tarihin Gerçekleri”, Atatürk’ün
“Nutuk” adlı eseri, Ziya Gökalp’in “Türkçülüğün Esasları“ adlı eseri ve
diğerleri, Atatürk Araştırma Merkezi’nin “Atatürkçü Düşünce”(Ankara, 1992), Erhan
Afyoncu’nun “Yakın Tarih Dersleri”, “Sorularla Osmanlı İmparatorluğu”
kitapları, Yumni Sezen’in “Varolma Sorumluluğu” ve diğer kitapları, Ümit
Özdağ’ın “Stratejik Göç Mühendisliği”, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın B.Göksel’in.;
“Atatürk’ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma” (Ankara 1987), Ali Gürel’in “Atatürk’ün
Saklanan Şecereci” (5.Baskı, Yeditepe Yayınları), rahmetli dostum Hakkı Dursun
Yıldız’ın “İslamiyet ve Türkler” (6.Baskı, Bilgi Kültür Sanat Yayıncılık,
İstanbul, 2019), rahmetli Erol Güngör’ün “İslamın Bugünkü Meseleleri” ve diğer
eserleri, Özcan Yeniçeri’nin “Türk Kimliği ve Travma” eseri ve diğerleri,
rahmetli Turan Yazgan’ın “Bir Japon Bankasında Maneviyat Eğitimi” isimli
makalesi ve diğer kitapları gibi eserler ile İskender Öksüz’ün “Millet ve
Milliyetçilik”, Tevfik Karabulut’un “Tarihten Bugüne Değişmeyen Strateji;
İslam’a Karşı islam”, Ömer Seyfettin’in bütün eserleri gibi birçok eser
öğrencilere ders ödevi olarak verilebilir. Ancak, maalesef Ömer Seyfettin’i
dışlayan, yasaklayan çirkin zihniyetle bazı güzel şeyler yapılamaz.
Aydınlar Ocağı’nın internet
sayfasındaki yazılar, kitaplar ve galeri herkese yardımcı olabilir.