Kardeşlik Hukuku ve Kur’an (7)

61

Neyi yapmak, neyi başarmak, neyi gerçekleştirmek istiyorsak,
başta “Bismillah” demeliyiz.

     Nereye ulaşmak,
nereye gitmek, nereye varmak istiyorsak, başlarken başta “Bismillah”

     Demeliyiz.

     Kime kavuşmak,
kime tutunmak, kime dayanmak istiyorsak,

     Başlarken başta
“Bismillah”  demeliyiz.

     Çünkü her çeşit
başarının yolu, her şeyden önce Allah’a dayanmaktan,

     Allah’a tutunmaktan, Allah’a sığınmaktan
geçer.

     Çünkü her hususta
ne kadar kuvvetsiz isek de, her hususta sonsuz kuvvet

     Ve kudret
sahibinin eline yapışmış oluruz.

     Neyle? “Bismillah”
demekle, yani her şeye O’nun ismiyle başlamakla.

     Deyim yerindeyse,
böyle avukatı olan, hiç  dâvayı kaybeder
mi?

     Madem ki, “Allah”
kelâmı evrende görünen bütün Esma-ül-Hüsna / Güzel İsimler’in

     Anlamını içeriyor.
Madem ki, Allah noksan sıfatlardan arınmıştır.

     Madem ki Allah,
üstün sıfatlarla bezenmiştir.

     Madem ki evren,
isimlerinin yansımalarıyla dalgalanıyor.

     Madem ki evren,
mükemmel sıfatlarla donatılmıştır.

     Madem ki, Allah
idrâk edilemez. Akıl onu kaldıramaz. Akıl onu kavrayamaz.

     Çünkü O’nun zıddı
yoktur ki, kavranabilsin.

     Çünkü O’nun misli
yoktur ki, anlaşılabilsin.

     Çünkü O’nun
benzeri yoktur ki, algılanabilsin.

     İşte “Allah”
dediğimiz zaman, aklımıza hep bunlar geliyor.

     İşte “Bismillah”
derken de, böyle vasıflarla sıfatlı bir Allahı anmış oluyoruz.

     İşte “Bismillah”
derken de, böyle sıfatlarla bezenmiş bir Allahı zikretmiş oluyoruz.

     İşte “Bismillah”
derken de, böyle niteliklerle donanmış bir Allahı söylemiş oluyoruz.

     “Bismillah”
demekle, İlâhî rahmetten uzaklaşmadığımızı belirtmiş oluyoruz.

     “Bismillah”
demekle, İlâhî rahmetten uzaklaşan Şeytan gibi davranmadığımızı

     Belirtmiş
oluyoruz.

     “Bismillah”
demekle, Allahın emri karşısında, Şeytan gibi inat etmediğimizi ispatlamış
oluyoruz.

     “Bismillah”
demekle, Allah’ın gösterdiği çerçeve içinde kalacağımıza söz vermiş oluyoruz.

     Allah’ın mülkünde
O’nun ismini kasten anmazlık ne demek?

     Allah’ın
sahipliğinde, O’nun ismini kasten söylemezlik ne demek?

     Sizlerin de takdir
edeceği gibi, bunun adına “inat” denir.

     O’nun mülkünde
O’nu tanımaz duruma düşmektir.

     “İnat” ise Şeytanî
bir huy, Şeytanî bir vasıftır.

     “Bismillah”
lâfzını ihmal etmek, “Bismillah” sözünü hafife almak veya ona kayıtsız kalmak;

     Şeytan’ın yaptığını yapmış olmak gibidir. İnsanı
Şeytan sıfatına büründürür.

     “Bismillah”
lâfzını unutarak böyle bir gaflete düşmeyelim.

     Çünkü “Bismillah”
sözü, bütün varlıkların bize yardıma koşmasını sağlarken,

     “Bismillah” sözünü
sarfetmezlik, bize bütün mevcudatın düşmanlığını kazandırır.   

     Ne büyük kazanç
“Bismillah” demek. Ne büyük kayıp “Bismillah” dememek.

     Ne var ki, kutsal
“Bismillah” sözcüğünü, sırf dilimizle söylemekle yetinmek de olmaz.

     Elbette
“Bismillah”a sarılmanın ilk adımı sözel olacak.

     “Bismillah” a
sarılmanın ikinci adımı ise gönülde yer tutmak, gönülde iz bırakmak,

     Gönülde yerleşmek
suretiyle kendini göstermek olmalıdır.

     “Bismillah”a
sarılmanın üçüncü adımında ise, bu sözdeki sır ve güç,

     Hissiyatımızda
hâkimiyetini kurmak şeklinde tecellî etmelidir.

     Çünkü “Bismillah”
lâfzını zikretmek demek, insanın sırf O’nu yani Allah’ı görmesi, sırf O’nu

     Bilmesi, sırf O’nu
tanıması, sırf O’nun istediği şekilde hareket edeceğini pekiştirmesi demektir.

     Yoksa, bu sözün
sırf lâfını ettiğimiz takdirde, gülünç bir duruma düşmemiz kaçınılmazdır.  

 

Önceki İçerikEşref-i Mahlûkat Fantezisi ve Ahsen-i Takvim Gerçeği
Sonraki İçerikKardeşlik Hukuku ve Kur’an (8)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.