Eşref-i Mahlûkat Fantezisi ve Ahsen-i Takvim Gerçeği

50

Arapçada yücelik,
seçkinlik, saygınlık anlamlarına gelen ‘şeref
kavramı için akademisyen Fatma Çakmak “Bir
tür modern zaman asabiyesi
” tespitinde bulunuyor. Akşamcılar her kadehi
bunun için tokuştururlardı: Şerefe!

            Din hikâyecilerinin ‘eşref-i
mahlûkat
’ (yaratılmışların en şereflisi) iddiası muhâldir (boş ve
imkânsızdır); mahlûkatın içinden birinin
öbürlerine karşı şereflilik iddiası
kuruntudan ibarettir, avuntu bile
değildir.

            Madem seri olarak yaratılmışız, Yaratan adına konuşmak ne ayak; olsa olsa halt-ı insanât. Bahçe
robotunun mutfak robotuna karşı fabrikasyon üstünlük iddiası gibi bir şey..

            Eskilerin masallarından (esâtir’ül-evvelîn) öte bakarsak ve Kur’an temelli düşünürsek insanı tarif için seçilen sözcükler pek
de eşrefâtı onaylamıyor maalesef:

* Daîfâ / zayıf (Nisa 28), * Acelin / aceleci (Enbiya 37), * Acûlen / pek aceleci (İsra 11),

* Yeûsân / pek mutsuz (İsra 83), * Katûrân / pek cimri (İsra 100), * Li hubb’ul-hayri le şedîd / çıkarına aşırı düşkün (Adiyat
8), * Zelûman cehûlâ / pek zâlim
– pek câhil
(Ahzab 72),

* Lezelûmun keffârun / çok zulümkâr ve gerçeği örtücü (İbrahim
34)…

            Bunlar genel fıtrî özelliklerimizden ve kutsal ilkeler, elçiler bunların ıslahı, iyileştirilmesi için var. İyilik bir iddia değil bir davranıştır;
mesele onu doğallaştırmaktır. Bu da evvelâ birey olmaktan geçer.

            Partisiz, ideolojisiz, takımsız, tarikatsız, cemaatsiz,
sülâlesiz, yöresiz, kavimsiz, dinsiz yani üstündeki renkler, şekiller, kurtlar
düştükten sonraki cıbıldak hâlinle
neysen osun
.

            ‘Parti
deyince Menfaatim Nerede Ben Oradayım Spor, ‘Kavim’ deyince İktidar Kimin Elindeyse Onun Askeri, ‘Din’ deyince Piyasa. Bu
gerçeklikler üzerinden bakın bakalım, ülkemizin hakiki nüfus istatistikleri ne ve niye sayılar on yılda bir
değişiyor? Acaba Deizme kayma da
bundan mı?

            Kavim, kıvam, takvim aynı kökten (Arapça) ve topluluk, biçim, kıvamı
biçimlendirme / biçimi kıymetlendirme gibi anlamlara sahipler. Kuran’da geçen “ahsen-i takvim” kavramı (Tin 4) insanın
en uygun kıvamda ve güzel bir biçimde yaratıldığını vurgular.

Bu,
öbür yaratılmışların kıvamının düşük olduğunu değil muhatabın insan olduğunu
gösterir. Aslında evrenin tamamında bilim
insanlarını bile hayrete düşüren bir mükemmellik
söz konusu. Ama bazı insanlar Allah’ı
kendilerine, kavimlerine, dinî anlayışlarına torpile zorlayıp bundan
nemalanmanın derdindeler.

Hâlbuki
aynı âyetin devamında pek güzel bir kıvamda yaratılan insanın ‘esfele sâfilîn’e yani sefillerin sefiline,
en aşağı derekeye düştüğü anlatılmaktadır (Tin 5). Yine devamen inanarak
yararlı işler yapanlarla dini/fıtratı yalanlayanlar hakkında ayırıcı bir hüküm verileceği aktarılmaktadır
(6-7-8)

Neymiş;
kimse doğuştan şerefli, en güzide değilmiş. Neymiş; kimse insan olarak
doğduğu için güzellik takıntılarına girmesinmiş. Ya neymiş; kimsenin hangi
dine, hangi millete ve hangi ortama doğduğu yada doğurulduğu önemli değilmiş.

Soy-sopçuluk,
asaletçilik, hanedancılık, şan-şerefçilik gibi yaratılışa aykırı yaklaşımlar yerine ilahi mesajın insan
aklının bu zamana kadarki mesaisiyle
birlikte işaretlediği aynı şeye dikkat
kesilmeli: “İnsan için ancak çalıştığı
vardır
” (Necm 39) ve “Tüm insanların
nasibini çabasına bağladık
” (İsra 13)

Kurnaz
mahlûkata duyurulur.