Rahmetli Barış Manço’nun “Bugün bayram erken kalkın
çocuklar / Giyelim en güzel giysileri / Elimizde taze kır çiçekleri / Üzmeyelim
bugün annemizi” diye bir şarkısı vardı.
Toplumun
tamamını kuşatan bir bayram sevincinin izlerini taşıyordu. Fakat
kaybettiklerimizle bu bayramı paylaşamamanın hüznünü de yaşatan bir şarkıydı
bu.
Bugün Kurban Bayramı. Toplumun tamamını kuşatan bir
bayram sevinci yaşayabiliyor muyuz?
Yoksa içimizde geçmişe olan özlemin sızısıyla ve geleceğe dair titrek bir mum alevi gibi kalan umutlarımızla baş başa mı kaldık?
Bilmem kaç bayramdır kutlama
mesajı yerine, “bayram olsun bayramlarımız” temennisini paylaşıyorum.
****
2020
yılı
önceki yıllardan da karamsar bir tablo sundu bize. Koronavirüs salgını ile kaybettiklerimiz oldu. Evden
dışarıya çıkamadığımız, sevdiklerimizle bile yüz yüze görüşemediğimiz günler
yaşadık. Karantina günleri bitti ama hala normalleşemedik. Dostlarımızla,
akrabalarımızla bile mesafeli yaşıyoruz.
Ekonomimiz
zaten krizdeydi. Dünyada
da yaşanan üretim ve talep azalması üstüne geldi. Milyonlarca yeni işsiz evlerinde tencerelerde et değil,
dert kaynatıyor. Milyonlarca insanımızın da işleri bozuldu, gelirleri azaldı. Herkes
hayat
pahalılığından
mustarip.
Bu yıl, önceki yıllar kadar da, özgür değiliz. Bu bayrama sosyal medyayı da kısıtlayan yeni yasal düzenlemelerle girdik.
Suriye sınırımızda kurulmakta olan PKK terör devleti kurumlarını tamamlamakla meşgul.
İçimizde 5,5
milyon Suriyelinin
memleketlerine dönüşü için çözüm üretemedik. İstatistiklerde görünmeyen, kişi
başına milli gelir hesabında dikkate alınmayan bir kitle bu. Sosyal, psikolojik, siyasi ve
güvenlik meseleleri
yaratan bu devasa mesele çözülmeyi bekliyor.
Bütün partilerin desteği ile Ayasofya’nın ana binasının da
ibadete açılması
birleşme ve kaynaşma vesilesi olamadı. Böyle bir sevinçli günü bile ayrışma ve tartışma sebebi haline getirdik.
*******************************
Bayramlarımız nasıl bayram olacak?
Ekonomide kötüye gidiş
durdurulursa… Büyüme artar, döviz kurları yerinde durur, gelir dağılımı düzelmeye giderse… Bölgesel gelişmişlik farkları azaltılırsa…
İşsizlik, fakirlik azaltılırsa… Kurban eti ve zekât
verecek insan bulmakta zorlandığımızı görürsek…
Her gün şehit haberleri almazsak, askere gönderdiklerimizin sağ salim döneceğinden endişe duymaz
olursak…
Adalet,
hak, hukuk kavramlarına inancımız
artarsa… “Güçlünün haklı olduğu değil,
haklının güçlü olduğu” bir devlet ve sosyal yapı kurabilirsek…
Devletimizi yönetenlerin, din
görevlilerinin, kanaat önderlerinin ve yargı mensuplarının dürüst, ahlaklı, vicdanlı olduğuna ve
konumlarının gereği olan sorumlulukları taşıdığına inanabilirsek…
Dinimizi ve devletimizi en yüksek
mertebede temsil eden şahısların, bizi esaretten kurtaran, Türkiye Cumhuriyeti
devletimizin kurucusu Atatürk’e lanet okumak yerine;
O’na şükranlarını ifade eden, O’nun ilkeleri doğrultusunda ve O’nun
tecrübelerinden yararlandığını görürsek…
Bayramlarımız
bayram olacak…
*******************************
Bayramları
Hak Etmek İçin
İktidarların,
devleti yönetenlerin asli görevi, sadece bayramlarımızı bayram yapmak değil,
her günümüzü bayram sevinci ile yaşamamızı sağlamaktır.
“Biz ve onlar” diye toplumu
kutuplaştıran, ayrıştıran; sevgi dili ile değil, öfke ve kindar söylemlerle
siyaset yapan muktedirler kimyamızı bozuyor. Birleştirici, toplumu motive edici lider/
liderler
çıkarmak zorundayız.
“Türk
milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir.
Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini
bilmiştir.”
Atatürk’ün bu sözlerindeki gibi, kendisi yerine milleti
önceleyen,
milletine moral
ve özgüven aşılayan
yüksek liderlik özellikleri taşıyan ifadelere hasretiz.
Devletin temelini “ben” değil, “Türk kahramanlığı ve yüksek
Türk kültürü”
olarak gören, “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmayı” hedef gösteren anlayışa dönmek
zorundayız.
Çağdaş medeniyet seviyesini üstüne
çıkmanın yolu da “müspet ilim” ve “geçen zamana nispetle, daha çok çalışmaktır.”
Böylece “daha az zamanda, daha
büyük işler başaracağımızı” söylemek hakkına sahip oluruz.
Bayramlarımız
bayram olsun istiyorsak, “milletimizin
yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını,
güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü
vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmeyi millî ülkü” kabul edeceğiz.
Bunları yapabilmeyi, bundan sonraki bayramlarımızı “daha
büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamak” hakkına ve imkânına
sahip olmamızı diliyorum.