Terörle mücadele sınırlı da olsa devam ederken akla bazı sorular geliyor. Acaba terörist başının ve malûm çevrelerin karşı çıktığı kale kolların yapımı tatile mi girdi? Bazılarının kullanılarak malum bildiriye imza attırıldığı görülüyor. Terörle mücadelenin tekrar müzakereye dönüşebileceği, operasyonların Ocak ayı sonu sonlandırılacağı iddialarının ortaya çıktığı bir dönemde, bu bildiri acaba hangi tezgâhı tamamlıyor?
Adeta terörü savunan ve aklama gayreti içinde olan bildiriyi imza edenler içinde akademisyen olanların oranı oldukça düşük. Bazılarının da böyle giderse akademisyen olmaları epey zaman alacağa benziyor. İmza sahiplerinin çoğu doktora öğrencisi, araştırma görevlisi, okutman ve yardımcı doçent… Bir gurup gazeteci, senarist, oyuncu, yapımcı, kostüm tasarımcısı, sanat yöneticisi ve fotoğrafçı da imza vermiş. Bu imza verenlerin çoğunun akiller heyetine alınmamış olmaları onların değerlerinin anlaşılmamış olduğunu gösteriyor!
Sayın Cumhurbaşkanının duygularını anlıyor ve katılıyoruz; ama dün sıkı komünist bugün ise etnik ırkçılığa soyunmuş bazı emekliler hariç imza verenler bu iktidarın meyveleridir. Bildiride çoğu kıdemli aşırı solcu ve etnik bölücünün ismi görülmüyor. Anlaşılan daha genç olanlara kadroda yer verilmiş. Bazılarının dedeleri dün Osmanlı ile kavgalı idiler. Bugün onların torunları ise Cumhuriyet Türkiye’si ile kavgalı… Kim Türkiye’ye karşı mücadele ediyorsa bunlar onların paralı askerleri gibi.
Bildirideki imzaları fikir ve düşünce hürriyetinin bir gereği olarak kabul edemeyiz. Devlet üç dört ilçede hukuk içinde kalarak kendini savunuyor. Metinde terör örgütü suçlanmıyor. Devlet hedef alınıyor. T.C.’nin varoluşuna kasteden silahlıve silahsız bir terör var. Silahsızın silahlıdan ne farkı var ki; hedef aynı olduktan sonra…Türkiye’de olup bitenleri hep beraber yaşıyoruz. Sorun çoktan kültürel hakları, fikir ve düşünce hürriyetini aşmış hendek ve bombalı saldırılara, tuzaklara, roket ve kanaslı saldırılara gelmiştir. Bunları dolaylı destekleyenler acaba canlı kalkan olmayı da düşünürler mi bilemiyoruz. Yalnız bildiğimiz bir şey varsa, polis ve askere kurşun sıkanların bir kısmı entari giyerek çatışma alanlarından kaçmak zorunda kaldıklarıdır.
Terörle barış olmaz. Terör soslu bir politikanın fikir ve düşünce hürriyeti ile ilişkisi olamaz.Malum bildiri “Suç ortağı olmak istemiyoruz” diye devleti suçlamakla başlıyor. Hangi ciddi devlet kendine ortak arar, egemenliği paylaşır ve paralel yapılara izin verir. Kamu düzeninin yok olması kabul edilebilir mi? Suç ortağı olmak istemiyoruz diyenler, aslında suça ortak olmaktan kaçınmalıdırlar. Vatandaş zarar görmesin diye operasyonlar uzamaktadır. Herkes ihtisas alanında kalmalıdır. Gerekli gereksiz kimse asker ve polisin işine de burnunu sokmamalıdır. Bildiri ile aziz şehitlerimize adeta tekrar kurşun sıkılmaktadır. Bildiriden imza çekmek çözüm değildir. Önemli olan sahte barış kamuflajlı böyle bir metni imzalamamış olmaktır.
Dün patron aşırı soldu ve bölücü ırkçılar ona sığınıyorlardı. Bölücü ırkçılık aşırı sol mutfakta büyümüş ve beslenmiştir. Şimdi ise; patron aşırı sol değil; ırkçı bölücülerdir. Aşırı sol, bölücü şemsiye altına sığınmıştır. Güç dengeleri değişmiştir. Günümüzde bilhassa üniversitelerde aşırı sol ve Kürtçü ırkçı ittifakı bundan sebepsiz değildir.
Bunlar olurken önemli olan Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerden yana olanların demokratik ve yasal haklarını kullanıp kullanmadıklarıdır; eğer kullanmıyorsak şikâyetçi de olmayalım.