Belediyelerin kültürel değerlerimize sahip çıkmaları, milli kültür tarihimizin önemli şahsiyetlerini canlı kılabilmek için isimlerini yeni tesislere vermeleri ve Türkçe konusunda dikkatli olmalarına büyük ihtiyaç var. Fatih Belediyemizin Ali Emiri Efendi Kültür Merkezini açması ve Ali Emiri Efendi Sempozyumunu düzenlemiş olması takdir edilmesi gereken bir husustur.
Yazar, şair ve tarihçi olan Ali Emiri Efendi 1857-1924 yılları arasında yaşamış, kurduğu kütüphaneye isminin verilmesini kabul etmeyerek onu millete bağışlamıştır. Bundan dolayı, Fatih’teki kütüphanenin ismi de Millet Kütüphanesi‘dir. Bu kütüphanede son yıllarda güzel çalışmalar oluyor. Diyarbakırlı olan Ali Emiri Efendi’nin doğduğu ilde de bir ilkokula ismi verilmiştir. Yahya Kemal, ölümü üzerine bir şiir yazar. Vefa duygusu, kadirşinaslık ve tarihe saygı herkesde olması gereken güzel özelliklerdir. Bunlar, geleceğe ve tarihe anlamlı birer cevaptır.
Bu güzel hizmetlerin yanısıra; bizzat benim de oturduğum Sofular Mahallesi gibi birçok mahallenin isminin kaldırıldığı ve mahallelerin birleştirildiği görülmektedir. Bunun yanında Vatan Caddesi’nde açılan alışveriş merkezinin isminin neden “Historia” konduğu ve hâlâ sürdürüldüğünü anlamak mümkün değildir. Fabrika yerine alışveriş merkezi açılmaktadır. Karşılıksız tüketim teşvik edilmektedir.
Yeni hükümetin başarılı olmasını dileriz. Hükümetlerin başarısı neticede ülkenin başarısıdır. Ancak, milli kimlik ve bölücü, ırkçı teröre bakış, AB ve ABD ile ilişkiler başta olmak üzere; yıllardır devam eden yanlışların sürdürüleceği anlaşılmaktadır. Nazım Ekren gibi bir bürokratın devre dışı bırakılması ekonomik politikalara günlük bakıldığı izlenimini vermektedir. Cari açığın kapanmasını nereden ve nasıl olursa olsun sıcak para girişleriyle karşılamak, işi basite indirmektir. Bundan ülke zararlı çıkmaktadır. Aslında, istikrarlı bir ekonomik politika yıllardır IMF ile sürdürülemez. Politikacılar kolayı ve günü kurtarmayı tercih etmektedirler. Dış politika da sadece komşularla ne pahasına olursa olsun iyi ilişkiler kurmak, iktisadi faydalar sağlamak hedefine oturtulamaz. Özellikle Irak’ın kuzeyinde alınan ve alınacak ihaleler ve sağlanacak fayda, Barzani’ye bakışı değiştirmemelidir. Rahmetli Özal’ın eşinin ve oğlunun Barzani’yi ziyaret etmesi hiç de isabetli olmamıştır. Milli davalarda ikili oynanamaz. Geleneksel dostluklar bir çırpıda sözde çözüm için çözüm uğruna feda edilemez. Bazıları milli dava kabul etmese de… Tek taraflı fedakârlık ve çözüm olmaz. Bu yanlış yolda Türkiye itibar, güvenilirlik ve siyasi ağırlığını kaybeder. Nitekim, son günlerde böyle olmaktadır.
Diğer taraftan, eğitim ve öğretimde sorunlar yığılmaktadır. Orta öğretimden yüksek öğretime kadar her çeşit bilgi, milli kültürle ilgili bir birikimle takviye edilmeli ve genç nesiller geleceğe hazırlanmalıdır. Sadece bilgili insan yetiştirmek değil; o bilgiyi nerede ve nasıl kullanacağını fark edebilen aydınlara ihtiyaç vardır. Ülke çıkarları karşısında tarafsız olmayan beyinlere ihtiyaç vardır. Eğitim öğretim görerek sadece kendini kurtarma şeklinde bir anlayış yerleşmiştir. Araştırmalara göre; gençlerin yarısı, geleceği bakımından ülkesini terk etmeye hazırdır. Milli duygu ve vatandaşlık bağı, ona tarafsız bakılarak yıpratılmaktadır. Türkiye, küreselleşmenin çokkültürlülük tuzağı olan etnik tuzağa düşürülmüştür. Bu tuzaktan çıkış, siyasetçilerin yanlışlarını görmelerine ve geliştirilecek mutabakatlara bağlıdır. Türklük, Türkiye’de etniklik zannedilmektedir. Etnik gruplardan biri gibi anlaşılmaktadır. Türkiye; Bulgaristan, Romanya, Makedonya, Kosova veya Irak değildir. Türkiyelilik hokkabazlıkları oynanmakta, etnik tuzağın psikolojik baskısı hissedilmektedir.
Yüksek öğrenimde yine bir el, reform adı altında üniversitenin kısırlaştırılması sonucunu doğuracak uygulamaları gündeme getirmektedir. Üniversite yerleşkeleri ve tesisleri, özel sektörün kâr amacına açılmaya çalışılmakta; devlet üniversitelerinin nitelik ve nicelik olarak içi boşalmaktadır. Öğretim üyeleri adeta kaçmaya zorlanmakta; fakülte, bölüm ve anabilim dallarının geleceği olan araştırma görevlileri doktora sonrası 50/d den 33. maddeye geçirilmeyerek kapının önüne konulmaktadır. Bir araştırma görevlisine (asistan) anabilim dalının geleceği için verilen 6-7 senelik emek heba olmaktadır. Zaten çok düşük ücretlerle çalışan bu insanlar ilim hayatına küstürülmektedir. Boşalacak kadrolara, yurt dışına belirli tercihlerle gönderilen sol ve sağdan devşirilmiş, küreselci ve teslimiyetçi tipler yerleştirilecektir. Buna da reform denilecektir.