Anayasa dâhil konuları özgürlükçü ve güvenlikçi diye ayırmaktan uzak durmak gerekir. Bunlar birbiriyle çelişmez; ama tamamlar.
Türk demokrasisini darbe anayasasından kurtarıp özgürlükçü sivil anayasa yapma masalı çok eskidi. Hala 12 Eylül Anayasası’nı darbe anayasası olarak görmek Anayasa’da bugüne kadar yapılan değişikliklerin farkında olmamaktır.
Aydınlar Ocağı Genel Merkezi daima üstüne düşeni yapma sorumluluğu içinde olmuş; sorunlardan ve milli meselelerden hiç kaçmamıştır. Bunun somut örneklerinden birisi de, beş sene önce TBMM Anayasa Komisyonu’na katılarak görüşlerini açık ve seçik ortaya koymasıdır. Suya sabuna dokunmadan her gelen iktidara yaranma çabası içinde imkânları kapan ve kaybolan kuruluşları üzüntü ile izlemişizdir. Çekingen, doğru bildiğini söylemekten aciz kuruluşlar ancak güdümlü olabilirler; ama sivil toplum kuruluşu olamazlar. Türkiye’nin oldukça fazla olan bu tip kuruluşlara hiç ihtiyacı yoktur. Aydınlar Ocağı TBMM’deki görüşmelere katıldıktan sonra görüşlerini bir kitapçık haline getirmiş; eser iki baskı yapmış; ilgilenenlere ücretsiz dağıtılmıştır. Halen de dağıtılmaktadır.
Genelde ülkemizde anayasalar ihtiyaçlara göre ele alınmak yerine, dış dayatma ve pazarlıklarla emperyal güçlere üs olarak görev yapan STK’larca kullanılır hale gelmiştir. Ülkelerin dönüştürülmesinde anayasa malzeme olarak kullanılmaktadır. Ülkeler ve bu arada Türkiye tanınmaz hale getirilmeye çalışılmaktadır. Böylece önü açılan milli devletlerle ve Türkiye ile ilan edilmemiş bir savaş yaşanıyor. Başkaları için reformlar yapmaya zorlanan, anayasa değiştirilmesi girdabına sokulan milli ve üniter devletler egemenlik hakları zedelenerek çokkültürlülük tuzağına da sokulmaktadırlar. Milli devletlerin kuşatılması halen sürmektedir. Özgürlükçülük adı altındaki bir mayın ile milli devletlerin kendi kendilerini koruma hakkı çökertilmektedir. Maalesef siyasetçi de değişiklik ihtiyaçlarını somutlaştırma yerine, kulağa hoş gelen sihirli özgürleştirme batağına çekiliyor.
Ne oyunlar oynanmaktadır ki! Etnik ırkçılık demokratikleşme diye yutturuluyor. Eğitim öğretim dili farklılaştırılıyor. Yerel yönetimleri özerklik şartının haklı olarak reddine konan şerhler sorun yapılıyor ve bazılarını rahatsız ediyor. Batılı ülkelerin hemen hemen hepsinde milli kimlik anayasada yer alırken Türk Milleti ve Türk Kimliği etnisite kapsamında ele alınıyor. Bizler kendi vatan topraklarımızda yaşıyoruz. %90’ları aşan çoğunluğuz. Suriye, Irak, Makedonya, Bosna, Kosova, Bulgaristan ve Yunanistan’da yaşamıyoruz. Dünyada milliyetçilik yükselirken; Türkiye’ye milli menfaatlerini koruma milletlerarası hukuku bozma deniyor. Sömürgeci artıklarının Türklük ve milliyetçilikle içerde ve dışarda sorunları olması normaldir. Halkların kendi kaderlerini tayine gelince, bize gelinceye kadar o kadar fazla ülke kuyrukta var ki… Ulus devletlerin tasfiyesi söz konusu olunca; siz Batılı ülkeler neden örnek olmazsınız? Türkiye etnikçi politikaların maalesef etkisi altında kalıyor. Yönetenlerin çoğu etnisiteyi bilmiyor. Ege ve Akdeniz’de, Kıbrıs’ta ülkemizin milletlerarası hukuktan ve anlaşmalardan kaynaklanan hakları yok sayılıyor.
ABD ve Batı’nın çıkarlarına göre siyaset ve danışmanlar dayatılıyor. Anayasa marjinal gurupların ve korumacılarının isteklerine ağırlık verilerek biçimlendirilemez. Türkiye’nin milletleşme sürecinin dışlanarak bizi kalabalık veya sürü olarak düşünenler var. Anayasa’nın ilk dört maddesi ve özellikle 66. madde ve diğerleri içerde ve dışarıda birilerine batmaya devam etmelidir. Türkiye değişik bir kulvara sokulamaz. Cumhuriyetimizin kurucu değer ve maddeleri cahil veya hain bazılarının oyuncağı olamaz. Aksi birtakım davranışlar haklı olarak yasalar içinde gerekli tepkiyi de görmelidir. İşin enteresan tarafı Türkiye’ye atılmak istenen kazıklar nedense yaz aylarında planlanır ve sonbaharda uygulamaya konulmaya başlanır. Uyan Türkiye yaz bitiyor.