Türküm

114

1999 yılı, aklımızda onbinlerce insanın enkaz altında kaldığı ‘Marmara Depremi’ ile ayrı bir yer tutar.

Bizim ailemiz için, depremle birlikte, hayatımızın çok önemli varlığının dünyaya da gelişi olarak belleklerimizde 1999 yılı.

Evimiz, depremin en yoğun hissedildiği bölgelerden birindeydi.

Deprem gecesini hatırlıyorum.

Eşim beş aylık hamile.

İkiz kızlarım, annelerinin hamile olduğunu bilmiyorlar.

Söylemekten imtina ediyoruz. Zira, “Biz artık büyüdük, kardeş istemiyoruz” diyorlar.

Hatta o zaman 12 yaşında olan ikizlerimizden Nihan, “Ben bavulumu alıp dışarı giderim” diye de ufak yollu tehdit ediyor bizi.🙂

1999 yılında, bir taraftan yaşadığımız o deprem korkusu, diğer taraftan hanemize gelecek ufaklığın sevinci vardı.

Önceki doğan üç çocuğumuzun da doktoru olan. Doç. Dr. Ahmet Gülkılık, “Oğlunuz olacak” demişti, eşimin hamileliği sekizinci ayına girene dek.

Son kez gittiğimizde ise; “Arkadaşlar, biz bir yanlışlık yapmışız, bu kız” dediğinde, eşimin gözyaşlarını hatırlıyorum.

Oysa iki kızımızla birlikte, bir de oğlumuz vardı.

Eşim, benim erkek çocuğu ile daha mutlu olacağımı düşünmüş. Kız olduğunu öğrenince doğacak bebeğimizin, hayal kırıklığı yaşamış.

Ama ben..?

Ben hiç öyle düşünmemiştim..

Aksine çok da mutlu olmuştum.

O’nu teselli etmek bana düştü.

Kırkından sonra kız babası olmak fikri, beni çok daha fazla heyecanlandırmış, çok daha fazla mutlu etmişti.

Eşime; “Hiç üzülme. Bu bizim türkümüz olacak. Bununla, yaşlılığımızın türküsünü söyleyeceğiz” demiştim.

O gün doktordan çıkarken, kızımızın ismini, ‘Türkü’ koymaya karar vermiştim.

İkiz kızlarımız Nihan ve Dilara ile oğlumuz Mehmet Nezir‘e, artık yeni bir kardeşlerinin olacağını söylememiz gerekiyordu.

Akşam onları bir araya getirip, yeni bir kardeşlerinin dünyaya geleceğinden bahsettiğimizde, beklediğimiz tepki yerine, bir sevinç gördük gözlerinde.

Sevinmişlerdi onlar da…

1999 yılının 16 Aralığını, 17 sine bağlayan gece yarısı, kızımız bizi uyandırıp; “Hadi hastahaneye gidelim, ben artık dünyaya gelmek istiyorum” diyordu.

Sabaha karşı 03.00 suları, kızımızı gördüm hemşirenin kucağında.

Akça pakça bir Üsküp kızıydı.

İnsanlar yaşları olgunlaştıkça, daha farklı, daha hoş duygular yaşıyorlar mutlu olduklarında.

Belki de duygusal boyuta daha yakın duruyorlar yıllar geçince.

En küçük kızımızda da, ben bunu fazlası ile hissettim.

Örneğin, hiçbir çocuğumun doğumunda gözlerim yaşarmamıştı ama küçük kızımın doğumunda, sanki biriken tüm gözyaşlarım, o günü beklemişti.

Çok fazla bir duygu yoğunluğu yaşadım.

Hayatımızın en önemli varlıklarından biri olan dördüncü bebeğimizin doğumu, ailemize de şans getirdi.

Evimizin bereketinde de artış oldu.

İşlerimizin gelişmesi de bu dönemden sonra hız kazandı.

Bebeğimiz henüz bir aylık iken, hemşehrim, dostum, eski Bakan Lütfullah Kayalar  ile bir yemekte sohbet ederken, kızıma ne isim taktığımı sordu.

Ben de ‘Türkü’ koyacağımı söyledim kendisine.

O ‘Türkü’ isminde birini tanıdığını, pek de hoşlanmadığını söyleyince, birlikte ‘Türküm’ isminde karar kıldık.

Evet, bu benim ‘Türküm’ olacaktı.

Allah nefes verdiği sürece, dilimden düşmeyecek Türküm.

Can kızım..

Bugün Türküm kızımın doğum günü.

11 yaşına girdi Türküm kızım.

Allah‘a binlerce kez hamd ediyorum, beni, Türküm gibi, sağlıklı, güzel, akıllı ve şansı ile birlikte gelen bir evlatla ödüllendirdiği için.

Bugün bu yazımı da, kızım Türküm’e armağan etmek istiyorum müsaadenizle.

İyi ki doğdun Türküm kızım.

Doğum günün kutlu olsun.