Türkiye’nin İnsan Kalite Ortalaması yahut Ortalama İnsan Kalitesi

1040

Siyasalda okurken sosyoloji derslerimize rahmetli Nur Vergin gelirdi. Nur Hoca bir gün derste şunu anlatmıştı; “Farklı milletlerden 0-6 yaş grubu çocuklara zekâ testleri yapılıyor ve en zekiler bizim Türk çocukları çıkıyor. Sonrasından o zekânın nereye kaybolduğunu biz de anlamış değiliz.”

Prof.Dr. Selçuk Şirin’in bugün (5 Aralık 2023) tarihinde yaptığı Twitter paylaşımı; “Malumun ilanı! PISA 2022 sonuçları biraz evvel açıklandı. Türkiye okuduğunu anlama, fen ve matematikte OECD ülkeleri içinde son sıralara çakılmış! 20 milyon genç bu performansla dünyada rekabet edemez. Uyan Türkiye! demekten bıktım.”

Twitter’da binlerce takipçisi olan Belli’s adlı hesap sahibinin şöyle bir paylaşımı var; “10 yıldır yanında çalıştığım Alman patronum bana ‘siz’ diye hitap ediyor, bir şey isteyeceği zaman ‘şunu yapar mısınız, bunu yapar mısınız?’ diye rica ederek konuşuyor. Ne zaman bizim Türk Konsolosluğuna gitsem oradaki memur ‘Sen! Buraya gel, şu tarafa geç!’ diye emir kipiyle konuşuyor. Biz neden böyleyiz?”

‘Biz neden böyleyiz’in cevabı bu yazının ikinci paragrafında. Biz insan yetiştiremiyoruz. Dünyanın en zeki çocuklarını eğitim bürokrasimize emanet ediyoruz ancak o eğitim bürokrasisi o çocukları ilk günden itibaren öğütmeye başlıyor. Okullar, çocuklara temel insani değerleri kazandıramıyor; “ailelere büyük iş düşüyor” diyerek topu ailelere atıp işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar sadece. Okullar eğitim fonksiyonlarını yerine getirememelerinin yanında öğretim fonksiyonlarını da yerine getiremiyorlar. Bunun da ispatı Pisa sınav sonuçlarında. Çocuklar okumuyor, okuduklarını anlamıyorlar. İşlem yapacak seviyede matematik bilmiyorlar, fen bilimlerine tamamen öcü muamelesi yapıyorlar. Sonra da matematik bilmeyen, fen bilimlerinden korkan bu çocuklardan uzay çağını yakalamalarını bekliyoruz. Hezar aferin!!

Eğitim sistemimizin bu başarısızlığı insan odaklı olamamasında. Ama eğitim camiasının hakkını yememek lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ndeki hiçbir kamu kurumunun insan odaklı çalıştığını söyleyemeyiz. En insan odaklı olması gereken güvenlik bürokrasisi, sağlık bürokrasisi ve yargı bürokrasisi dahil.

Buradaki problemin temel kaynağı ise üzülerek ifade ediyorum ki insan kalite ortalamamız. Çünkü ülke olarak sahip olduğumuz insan kalite ortalaması veya ortalama insan kalitesi sokakta da karşımıza çıkıyor, toplu taşımada da karşımıza çıkıyor, çarşı pazarda da karşımıza çıkıyor, okulda da karşımıza çıkıyor, hastanede de karşımıza çıkıyor, karakolda da karşımıza çıkıyor, adliyede de karşımıza çıkıyor, belediyede de karşımıza çıkıyor, hülasa hayatın her alanında bütün gerçekliğiyle karşımıza çıkıyor.

İnsan kalite ortalamasının en önemli göstergelerinden biri eylem ve söylem uyumsuzluğu. Sokaklar bu ülke için gözünü kırpmadan canını feda edebilecek (!) cengaverlerle dolu ama bu topraklar için toprağa düşmeye hazır arkadaşlar çöplerini bu ülkenin toprağına ve suyuna atmaktan da geri durmuyorlar maşallah!!

Söylem ve eylem uyumsuzluğu, insan kalite ortalaması gerçeğini bir ideolojiyle perdeleme çabasının sonucu. Herkesin dilinde dini veya milli bir söylem var. Dini ve milli söylemleri sahiplenmeyenler de devrimcilik jargonuyla kendi insan kalite ortalamasını perdeliyor. Çünkü bir ideolojiye sahipsen insan kalite ortalamasının ne kadar yüksek olduğunun hatta temel insani değerlere sahip olup olmamanın bir önemi kalmıyor!

En başa dönüp rahmetli Nur Hoca’nın sorduğu soruya cevap verecek olursak, yıllar geçtikçe millette körelen şey zekâ değil. Zaman geçtikçe ahlak ve temel insani değerler köreliyor. Çalışkanlığın yerini tembellik, emeğin yerini torpil – adam kayırma – bir şekilde haksız kazanç elde etme, helal lokmanın yerini kısa yoldan zengin olma sevdası, ortak yaşama bilincinin yerini narsizme varan bir egoizm alıyor. Zaman ilerledikçe toplumun zekası değil en geniş manada başka insanların haklarına saygı duyma düşüncesi köreliyor. Kısacası temel insani değerler köreliyor. Temel insani değerler köreldikçe de insan kalite ortalaması veya ortalama insan kalitesi düşüyor.

Eğer Türkiye’yi ayağa kaldırmak ve dünya sıralamasında söz sahibi bir güç haline getirmek istiyorsak düzeltmeye ne siyasetten, ne ekonomiden, ne eğitimden ne de hukuktan başlamak gerekiyor. Düzeltmemiz ve hatta yükseltmemiz gereken ilk şey ülkenin insan kalite ortalamasıdır. Göreceksiniz bunu düzelttiğimiz zaman eğitim sistemi, sağlık sistemi, yargı sistemi, siyaset, bürokrasi kısaca her şey adeta sihirli bir el dokunmuş gibi kendiliğinden düzelecek. Aksi halde dibe batmaya devam edeceğiz.

Yazıyı evrenin ve ötesindeki her şeyin Sahibi’nin sözüyle hitama erdirelim;

“İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.

Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır.” (Tîn: 1-6)