Tahta Beşikten Sonra “Salıncak”

89

İster çocuklukta ister büyüklükte salıncağa binmeyen kimse yoktur her halde. Üstelik en zevkli eğlenme ve dinlenme araçlarından birisi olsa gerek. Bebekliğimizde tahta beşik ve salıncak, en fazla vakit geçirdiğimiz yuvalarımızdı. Evin içinde hemen hemen her odada tahta tavana monte edilmiş karşılıklı iki adet salıncak halkası olurdu.

Halkalara bağlanmış urgan sabitlenerek üzerine döşek, şilte, battaniye veya çuval benzeri malzemeler kullanılarak salıncak yapılırdı. Bebekler beşikten sıkılınca veya ihtiyaç duyulan hallerde, salıncağa sıkı sıkıya sarılır, sallanarak uyutulurdu. Bebeği olan evlerde, odalara kurulan salıncak asla sökülmezdi. Misafir falan geldiğinde yer daraşlığı yapmasın diye şilteleri kaldırılır ve urganın uygun yerine düğümler atılarak yükseğe asılır, lazım olduğunda tekrar indirilerek kullanılırdı.

Bebeğin kendi salıncağı yanında birde oyuncak bebekleri için yapılan daha küçük minyatür salıncaklar olurdu. Bunlar da, bebeğin beşiğinin örümbecine, halı tezgâhlarının demirlerine, pencere tahtalarına kurulurdu. Bebeğin oyuncak bebekleri için kurulması gereken küçük ve minyatür salıncaklar, kendi salıncakları kadar önem arz ederdi.

Evin odalarının dışında ise, bahçe ve avlularda iki ağaç arasına veya salıncak kurmaya elverişli herhangi iki nesne arasına da salıncak kurulurdu. Salıncağın urganına bağlanan başka bir iple salıncağı daha uzaklardan sallama imkânı olurdu. Her ne kadar sıkı sarılsa da bebek biraz büyüyüp hareketlenmeye başladığı zamanlarda, düşme riski çoğalırdı. Uykudan uyanan bebek ağlayarak veya bağırarak annesine seslenir, sesini duyuramazsa hareket ederek salıncaktan inmeye çalışırken düşme tehlikesi geçirirdi.

Ne üzücüdür ki, salıncağından düşen, yaralanan, ip veya üzerine bağlanan dastara boğazı takılarak ölen veya sakat kalan çocuklara da şehit olurduk. Salıncaklar daha uzağa sallanabildiği için, çocuğu avutma bakımından beşiklerden daha avantajlı idi. Üstelik maliyeti de çok düşük, bir urgan ve birkaç şilte…

Bağa, bahçeye, tarlaya, dağa, yaylaya çıkıldığı zaman, ekmek-su kadar ehemmiyet arz eden bir gereç de, salıncak malzemeleri olurdu. Gidilen her yerde salıncak kurulmaya elverişli iki ağaç aranır, ilk iş olarak bebeğe salıncak kurulur ve uyutulurdu. Diğer işlerin daha verimli ve etkin yapılabilmesi için, bebeğin tebelleş olmasından kurtulmak için, buna çok ihtiyaç duyulurdu.

Açık arazide ağaçlara kurulan salıncağın en önemli amaçlarından birisi de, çocuğun yere yatırıldığı zaman, böcü-börtü, yılan-çıyan ve hayvanların zararına maruz kalmalarının önlenmesi idi.

Hıdırellezlerde, pikniklerde, düğünlerde, eğlencelerde büyüklerin salıncağının taşıdığı önem ise, küçüklerinkinden asla geri kalmazdı. Özellikle çam ve çınar ağaçlarının en güzel ve yüksek dalları, salıncak için çok uygun olurdu. Büyüklerin salıncağı daha çok eğlenmek, hoşça vakit geçirmek ve yarış yapma amaçlı olurdu.

Büyüklerin salıncağı için normal eşek urganı yeterli olmaz, kamyon halatı gerekirdi. En büyük problem ise, ağacın en stratejik dalına salıncak kurmak için çıkacak yiğidi bulmaktı. Salıncağı en yüksek ağaç dalına kurmak için tırmanan kişi, aynı zamanda o konuda başarısını ve yiğitliğini de ispatlamış olurdu. Salıncak kurulduktan sonra birkaç çuval veya şilte ile beslenir ve binilmeye hazır hale getirilirdi.

Tabi bu salıncaklara bebek gibi yatılmaz, oturulurdu. Sallanması ise ayrı bir ustalık gerektiriyordu. Başka bir urgan iki kişi tarafından sallanacak kişinin karnına denk getirilerek salıncak sallanırdı.

Salıncağın hızı ve sallanma yüksekliği ise, aşağıdaki ipin başındaki görevlilerin insafına kalmış olurdu. Bazen salıncaktaki kişi yükseklere kadar sallanınca korkar ve bağırmaya başlar, ancak aşağıdakiler onu dinlemez ve daha yükseklere sallamaya devam ederlerdi. Kolay kolay düşen olmazdı. Çünkü güvenlik tedbirleri ve gösterilen özen had safhada olurdu.

Salıncağı ağacın dalına bağlayan kişinin ipi kesecek budak ve benzeri keskin yerlere maruz kalmamasına dikkat etmesi gerekirdi. Aksi halde halat koparak büyük bir kazaya sebep verebilecektir.

Bizim üç yavrumuz da salıncaklarda büyüdü. Anneleri her gittiğimiz yere salıncak ipini de götürür, piknik yerlerinde, bahçelerde, daha arabamızdan eşyalarımızı indirmeden salıncak ipini alarak, salıncak kurulmaya uygun iki ağaç veya çalı arardı.

2000 yılında Bucak’taki çiftlik evimizi yaptırırken özellikle kendim salonun ve odaların tavanlarına salıncak kurulmaya elverişli demirler gömdürdüm. Eşim her zamanki gibi bunlara da çocuklarımız için salıncak kurdu. Fakat birçok kez salıncağımızın ipi kesilerek koptu. Sebebi ise, tavana gömdürdüğüm demirler nervörlü (burkumlu) olduğu için, kısa sürede halatı kesiyordu. Tabi halatlar da eskisi gibi yünden değil, sentetik naylondan yapıldığı için daha çabuk tahriş oluyordu.

Günümüzde salıncak hala önemini kaybetmemiştir. Hem bebekler, hem çocuklar, hem de büyükler için hala salıncaklar kullanılmaktadır. Belediyelerimizin yaptığı her çocuk parkının en başköşesinde modern plastiklerden ve zincirlerden yapılmış, korunaklı salıncaklar mevcuttur. Büyükler için ise, balkonlarda, çay bahçelerinde, kır kahvelerinde iki veya üç kişilik modern salıncaklar bulunmaktadır.

Onların üzerinde hafifçe sallanarak sohbet etmek, kitap okumak, denizi seyretmek, tefekkür etmek, şükretmek, çay-kahve içmek, şekerleme yapmak ne de güzel oluyor değil mi?

Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a (cc) emanet olunuz…