Otoyol ve köprü geçiş ücretlerine yüzde 43,9 ila yüzde 76,5 oranında zam yapılmıştı. 25 Ekim’den itibaren yapılan düzenlemenin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla Ocak 2024’e ertelendiğini açıklandı.
Zamlara alıştığımız için, ha 2 ay önce yapılmış, ha 2 ay sonra, bizim için fark etmezdi. Fakat Ocak ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023 yılı içinde köprüler ve otoyollardan geçiş ücretlerine başka zam yapılmayacağını müjdelemişti. Bu yüzden iki soru kafamı kurcalıyordu:
Reis’in verdiği söz kayıtlarda dururken O’nu sözünü tutmayan bir devlet başkanı durumuna düşüren kararı kim, hangi cesaretle alabilmişti? Bu zam kararı Cumhurbaşkanını takmama olarak algılanmaz mıydı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kesin sözüne rağmen zam kararı alındığına göre Hazine tamtakır ve maliye çok zorda olmalıydı.
Neyse ki, devreye Reis girdi ve sözünü tutacağını gösterdi. Alınan zam kararını yılbaşından sonrasına erteledi. Hatta 25 Ekim günü geçişlerinden zamlı tarifeye göre para kesildiğinden aradaki farkın geçiş yapan vatandaşlara geri ödeneceği de müjdelendi. Böylece “Hazine tamtakır” algısına da izin verilmemiş oldu.
Ama bu olanlar “bir devlet böyle mi yönetilir?” diye düşünmemize yol açtı.
***************************
İlkel Bir Yönetim Anlayışı
Karayolları Genel Müdürlüğü’nün duyurduğu otoyol ve köprü geçiş ücretlerine yapılan zamların, uygulanmaya başladıktan sonra, Cumhurbaşkanı tarafından ertelenmesi bir yönetim zihniyetini gösteren örnek bir vakadır. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra daha sık yaşadığımız ilkel yönetim uygulamalarından biridir.
CB Erdoğan, zaman zaman, emrinde görev yapan birimlerin, bazı kamu hizmetlerinin fiyatlarını, bazı vergileri artıran kararlarını değiştiriyor. Ya uygulanma tarihini erteliyor veya zam oranlarını düşürüyor. Vatandaşa “kaybettiği eşeğini bulma duygusu” yaşatıyor.
Oysaki olması gereken devletin kurumları içindeki uzmanlar, ihtiyaçlar ve imkanları göz önünde tutan kapsamlı çalışmalar yapar ve getirisi götürüsünden en yüksek seçeneği seçerek uygulamaya koymak üzere onaya sunar.
Üst makamın teknik çalışmanın sonucunu değiştiren müdahalelerinin yanlış olma ihtimali daha büyüktür. Çünkü rakamlara göre değil duygulara göre alınan kararlardır.
Siyasetçiler halkın bu tür duygularına hitap etmeyi severler. Özellikle R.T. Erdoğan bu konuda ustadır.
Erdoğan Emeklilikte Yaşa Takılanlara (EYT) dair “Beni bu yola asla teşvik etmeyin, seçim kaybetsek de yokum” dediğinde teknik çalışmaların etkisinde idi. Fakat seçim yaklaşınca kararı değişti.
“Prensip olarak 20 veya 25 yıl çalışmış bir kişinin çalıştığı süreden çok daha uzun bir dönem emekli maaşı alabileceği sistemin sürdürülebilir olmadığına inanıyoruz” diyordu. Erdoğan, yapılan düzenlemeden sonra, “çalışanlarımızın haklarının teslimi” tanımlaması yaptı.
Ama bu çalışmalar SGK sistemini sağlıklı bir yapıya kavuşturacak esaslı bir düzenleme değildi. Halen Türkiye’de çalışanların ödediği prim emekli maaşlarının sadece yüzde 38’ini karşılıyor. Emeklilerin aldığı maaşlar son derece düşük olmasına rağmen, her ay 106 milyar lira emekli maaşı ödemesinin yaklaşık 65 milyar lirası bütçeden ödeniyor.
Bu yönetim zihniyetinin rasyonel kararlar alabileceğini ummak fazla iyimserlik olur.
***************************
Kamu Hizmeti Erişilebilir Olmalı
Aslında bir hukuk devletinde “kamu hizmetlerinin bedava olması” esastır. Ancak bu kamu hizmetinin kesintisiz ve kaliteli sunumuna devam edebilmesi için devletin yaptığı harcamaların karşılığını (kâr gayesi gütmeden) vatandaştan almasının yanlış olmadığı kabul ediliyor.
Devletin en temel görevleri olan eğitim, sağlık, ulaşım gibi kamu hizmetlerinden alınan ücretlerin yüksek olması bu hizmetlere erişimi sınırlandırmaktadır.
Hasta olduğu halde, katkı paylarını ödeyemediği için, hastaneye gitmeyen veya ilaç alamayan vatandaşlar olması devletin asli görevini yapmadığını gösterir.
Yakınımızda yapılmış olan Osmangazi Köprüsü geçiş ücretleri o kadar yüksek ki, İzmit’ten Bursa yönüne giderken (veya tersi yönde) daha kısa olduğu halde Osmangazi Köprüsü ve otoyolları kullanmayan büyük bir kesim var.
Yap- İşlet- Devret modeliyle yapılan otoyol ve köprülerin geçiş ücretleri çok yüksek. Aslında müteahhitlere taahhüt edilen ödemeler sırf geçiş yapanlardan alınsa çok daha fazla olacak. Mesela Osmangazi Köprüsü’nün geçiş ücreti otomobiller için halen 190 TL. (Ocak’ta 290 TL’ye çıkacak.) Hazine müteahhitlere ayrıca 1416 TL daha ödüyor. Hepsini doğrudan geçenler ödese köprüyü kullananlar çok azalacak.
Şehirlerimizin içinde otoparklar sınırlı sayıda ve buralara park etmek hayli pahalı. Binaların altında otopark yapılması gerekiyor. Fakat Belediyeler yapılan bütün binalardan umumi otopark yapmak üzere vergi alarak otoparksız inşaatlara ruhsat veriyor. Toplanan bu paralar otopark yapımına değil başka harcamalarda kullanılıyor. Belediyeler topladıkları paraları maksadına uygun kullansa ve umumi otoparklar yapsalardı araçlarımızı çok ucuza veya bedavaya park edeceğimiz güvenli alanlarımız olacaktı.
Şehir içindeki kamuya ait yol kenarları veya boş arsalar da belediyeler tarafından birer özel otopark gibi işletiliyor. Buralar ücretsiz olması gerekirken, ücretleri kapalı otopark ücretlerine paralel olarak artırılıyor.
Gelişmiş ülkelerde her türlü toplu ulaşım aracı (metro, raylı ulaşım ve otobüs) imkanları çok gelişmiştir. Bu imkanları kullanmayıp, kapalı otopark veya yol kenarlarına park etmek isteyenleri caydırmak için yüksek ücret uygulanabiliyor. Ama alternatifi olmadığı için aracıyla şehir içine gelmek zorunda olanlara böyle yüksek park ücretleri uygulamak vatandaşa işkence anlamına geliyor.