Baktıklarımda
gördüklerim;
Aldı beni görünen
maddeden;
Uçsuz bucaksız,
mânâ deryasına.
Gördüklerimde,
sayısız tespitlerim;
Fiilde faili,
nakışta nakkaşı,
Yapıda yapanı
gösterdi.
Oldu bana hepsi,
gerçeğin ayak izleri.
Tespitlerimde
binbir düşüncelerim;
Çıkardı beni,
hakikat ufuklarını seyre.
Düşüncelerimde
derk, idrak ve algı;
Oldu bana her bir
gerçeğin uğrak yeri.
Nice, sayısız
tefekkür huzmeleri;
Gark etti beni
gerçek aydınlığa.
Aydınlığın içinde
oldum mest.
Aklen, fikren ve
zikren,
Durmadan yükseldim
mânen.
Tayeran, seyeran
ve cevelan ile,
Üstünde bulutların
Süleyman misali.
Her an hareket
halinde;
Oldum sanki her
an, her şeyde.
Seyr-i sülûkta
kalmışım gibi bir an.
Mestim be dostlar!
Mestim be canlar!
Mest ne kelime;
Kelimelere
sığmayan bir hâlet,
Seyir seyeranda
manevî bir keşif.
Keşfiyattayım be
dostlar, be canlar!
Gayri hoşça kalın.
Siz de, böyle bir
hülyaya dalın.
Binbir hayale
durmadan kanın.
Meçhul ve
bilinmezin yolunda;
Olun dâima be
dostlar.
Sorun her şeyi,
her şeye be dostlar.
Dalın mânevî derin
hülyalara,
Deyince, düşüneyim
ben de biraz;
Çünkü
gösteriliyor, naz üstüne naz!
Varlığımdan
alırken ölçüsüz haz üstüne haz.
Var her şeyde,
harekete geçiren binbir sır;
Her an, her yerde,
her şeyde sanki hep hazır.
Geçtim maddeden
mânâya, yavaş yavaş.
Yol buldum
kainatın tâ kalbine.
Fakat geç
kalışımdan ötürü;
Tüm varlıktan
istiyorum, af üstüne af.
Zira anladım ki,
Fiil, nakış ve
yapıya bakmak boş bir mâlûmat.
Fiil, nakış ve
yapıda;
Fâili / Yapanı
görmek ise, ilim.
Demek ki, her şey
gösteriyor apaçık Allahı;
Öyleyse durma;
Bak kâinata,
Yaratanı bir güzel tanı.