Sözde hayali Ermeni iddialarını çürüten belgeleri ve Türk’e yapılan soykırımları il il ortaya koymak durumundayız. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nu Tarih Kurumu Başkanlığı’ndan almak, dünün Ermeni komitacılarına ve bugün küresel gücün elinde kullanılanlara birer tavizdi. Aynı tavizin benzeri bugün terör örgütüne ve onun başındaki katile verilmek üzeredir. “Terörle bir yere gelinmez” diye beyanat veren bu ülkenin tepesindeki yöneticiler, dışarının rehberliğiyle onlarla müzakereye başlamışlardır. Bu utanç verici bir tablodur.
Tehcir sırasında ve sonrasında bazı Ermenilerin isim ve din değiştirdikleri, “Ermeni Kürtleri” ismini taşıdıkları bilinmektedir. Müslüman kisvesi altında dolaşan, teröre fazlasıyla bulaşan bu kişiler, bugün kimliklerine Hıristiyan yazdırmaktadırlar. Prof. Dr. Halaçoğlu’na göre; 1977’den beri misyonerler bu tür Ermenileri tespit etmeye çalışmışlardır. O’na göre; yaklaşık 500 bin Ermeni bu şekilde gönüllü bir değişikliğe uğramışlardır. Bu gerçek, soykırım iddialarının en ciddi kaynaklarda bile sürekli değiştirilen rakamlarıyla ne kadar temelsiz olduğunu ortaya koymaktadır.
***
Taşların yerinden oynadığı, stratejik duruş farklarının ortaya çıktığı, dost ve düşman tanımlarının çok farklılaştığı bir Dünyada yaşıyoruz. 1970’lerin ideolojik çatışmalarının yoğun olduğu ortamın gözlüğüyle gerçekleri bugün doğru göremeyiz. Doğru göremeyeceğimiz 12 Eylül’de yapılan halk oylamasında ortaya çıkmıştır. Birçok kullanılan insanımız, halk oylamasının, 12 Eylül darbecileri ve işkencecileriyle ilgili olmadığını yeni yeni fark ediyor. Sağ eğilimli olmak, milliyetçi olmak için yeterli değildir. Bugün her sağcı da milliyetçi değildir. Sağda yer alan birçok kesim milli kimlik ve milli devletle bugün kavgalıdır. Dahası etnik ırkçılık yapmaktan çekinmemektedir.
Etnik mülahazalarla yaşadığımız bölgede hilâle karşı haçın malzemesi olmuş birçok kimse vardır. Duruş farkları ortaya çıkmıştır. İnsanların çizgilerini biraz da bugün açısından değerlendirelim. Düne gereğinden fazla takılıp kalmayalım. Birçok oda ve baro seçimlerinde düne bağlı kalarak yanlış oy kullanmayalım. Dün sağda yer almış diye ihanet ittifakına kucak açmış liberal, sözde İslâmcı ve bölücü unsurların değirmenine su taşıyanları desteklemeyelim. Nedense ülkücü grup en çok kullanılan ve kolay dolduruşa gelen bir konuma doğru ilerlemektedir.
Samimiyet ve vefa ön plânda olmalıdır. İşimiz düştüğü zaman birbirimizi aramayalım. Nefsimize yenik düşmeyelim. Enerjimizi birbirimize karşı değil; Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerle kavgalı olanlara, ihanet ittifakına karşı kullanalım. Aynı fikre sahip olanların birbirine rakip olamayacağını fark edelim. Birbiriyle uğraşma ve birbirini harcama hastalığını bırakalım; kenetlenelim ve safları sıklaştıralım. Bunu ülkemiz için yapalım. Hemşehricilik gösterilerinden, grup ve cemaat dayanışmasından sıyrılarak Türk Milletine mensubiyet duygusunu öne çıkaralım.
Son on senede Türkiye’nin nereden nereye getirildiğini, nelerin dış reçetelerle tartıştırıldığını hep beraber görüyor ve yaşıyoruz. Demokratikleşme ve açılım diye diye neredeyse ülke, paylaştırılmaya uğraşılıyor. Türk olmama, biyolojik gerekçelere dayandırılarak piyasaya sürülüyor.
Avrupa İslâmı ve ABD İslâmı adı altında Müslümanlar devşirilerek tanınmaz hale getirilmeye gayret ediliyor. Türkçe’ye ve Türk kimliğine savaş açılan Avrupa’ya benzer bir şekilde, Türkiye’de Türkçe ve Türk kimliği saldırıya uğruyor. Bir ara Alman Doğu Enstitüsü Başkanının da ileri sürdüğü gibi; “Türkler vatandaşlığa geçirilmeden önce İslâm Almanlaştırılmalı”. Yabancı düşmanlığının ve ırkçılığın hortladığı Avrupa’da daha önce liberal olan bütünleşme (entegrasyon) politikaları değişiyor. İslâmi terör kavramı maksatlı olarak kullanılıyor. Osmanlı’da eğitim öğretim dili Türkçe iken, Türkiye’de öğretimden değil; ama Kürtçe eğitimden bahsediliyor.
Bir dönem İşkodra‘da hutbenin hangi dilden verileceği tartışması çıkmıştı. Tartışmaya II. Abdülhamit noktayı koymuş; hutbenin bugünkü tabirle, kamusal alanla ilgili olduğunu belirterek Türkçe okunmasını emretmişti. Bugünkü yöneticilerimiz ise; tarafsızlığın da ötesinde başka tarafların tarafı… Türk milliyetçiliğine karşı bize telkin edilen büyük Türkiye milliyetçiliğini küresel gücün rehberliğinde sürdürüyoruz. Büyü, genişle, ağabeylik yap; ama devlet sistemini değiştir dayatmaları var. Bunun laboratuarı da Irak’ın kuzeyi oluyor.