Büyük Türkiye İçin Büyük Uzlaşma

127

Toplumları yücelten en büyük manevi güç, birbirin anlama ve uzlaşmadır.

Böyle olmasına rağmen, maalesef bu coğrafyada Tanzimat’tan beri
birbirimizi anlayamadığımızdan dolayı birçok problemle karşılaştık. İki
asırdır didişmekten, bir diğerimizi düşman kamplarına ayırmaktan öte
gidemedik.

Ülkemiz yıllardır bu ayrılıktan dolayı zaman kaybetti. Bu ayrılıklar
kimi zaman Laik-Anti laik oldu, zaman geldi Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu
oldu. Bu tezahürler ülkenin gündeminden hiç düşmedi.

Günümüze geldiğimizde, yeniden siyasi üslubun sertleştiği, diyalog
ve uzlaşmanın neredeyse unutulduğu bir çatışma dönemine girdik.
Beklentiler, hesaplaşmalar, hazımsızlıklar, kündeye getirme hırsları
dört bir yanımızı sardı.

Aslında geçmişte millet olarak uzlaşmayı en iyi uygulayan
toplumlardan birisi olduk. Türk tarihi savaşlar, acılar içinde yükselen
uzlaşmaların da tarihidir.

Bu millet önce kendi içinde farklılıklarla uzlaşmış, böylece gücüne
güç katmıştır. Artan bu gücünü, yenidünyalara açılmak için kullanmış,
Asya’nın ortasından başlayıp, Adriyatik Denizine kadar topraklarını
genişletmiştir.

Türk Toplumu, savaşarak ele geçirdiği bu bölgeleri hiçbir zaman
sömürge gibi görmemiş… Buradaki toplumlarla uzlaşan milletimiz yeni bir
medeniyet inşası gerçekleştirerek engin ufuklara yelken açmıştır. Bu
sayede dünya lideri bir devlet meydana getirmiştir.

Uzlaşmayı bir yaşam tarzı haline getirdiği içindir ki, Müslüman-Türk
Millet asırlarca değişik din ve dillere sahip toplumlarla huzur içinde
yaşamıştır.

Gelin görün ki; son yüzyılımızda atalarımızdan bize kalan bu diyalog ve uzlaşma mirasını kaybettik.

Bilhassa devlet mekanizmasındaki elit ruh halkı küçümseyerek onların
arasındaki birlik ruhunu zedelemiştir. “Benim düşünüş ve yaşayış tarzım
doğru; senin ki çağ dışı ve yasak” diyerek toplumda ayrılık tohumları
ektiler. Laik ve irtica paranoyası gündemden hiç düşmedi.

Bir kısım yazarçizer tayfası da kendi gibi düşünmeyen milleti
“göbeğini kaşıyan pis halk” diye isimlendirerek, kendilerini dereke
durumuna düşürdüler.

Bu çekişme ve didişme ortamında ülkemiz maalesef çok güç kaybetti.
İşsizlik, terör, toplumsal sorunlar çığ gibi büyümüş, ülkemiz dünya
klasmanında çok aşağılara gerilemiştir.

Evet; artık uzlaşma eksikliğinden kaynaklanan problemleri, tarihin
karanlık sayfalarına gömmenin zamanı gelmiştir. “Dün, dünde kaldı
cancağızım; bugün yeni bir şeyler söylemek lazım” diyerek, o marazi ruh
halinden kurtulmalıyız.

Farklı hayat tarzlarımızı ve düşüncelerimizi hemen “rejim sorunu” haline getirmekten kaçınmalıyız.

Yeni dönemde vicdanlı aydınlarımıza çok görevler düşmektedir. Akl-ı
selim içerisinde oturup konuşarak asgari müştereklerde birleşmenin
yolunu bulmalıdırlar. Özgürce tartışılmalı, tartışma ise “öteki”ni
kabullenme, onun konumuna saygılı olabilmekle mümkündür. Bir gemide
yolculuk ettiğimizi bilmek ile alakalıdır.

Değerli Dostlar “Büyük Türkiye İdeali” ancak birlik şuurunu
hücrelerinde hisseden toplumlarla gerçekleşebilir. O yüzden
devlet-millet kaynaşmasını sağlayarak, “hep beraber el ele yeniden
Büyük Türkiye’ye” demeliyiz. Tarihte dün bunu başardık, neden bugün
olmasın?

NOT: Bu vesileyle Cumhur’un Başkanı olan Abdullah Gül Bey’e yeni
görevinde başarılar diliyorum. Bu yeni dönemde kalıcı hizmetler
vermesini Yüce Allah’tan temenni ediyorum…