Bu Kadar Dönüş Nasıl Olur?

79

Bir partinin ilkeleri ve yönetim anlayışının kökten değişmesi ve
önceki savunduklarının tam zıddı bir yola girmesi normal karşılanmamalı. Üstelik
bu değişim aynı liderin yönetimindeyken hiç kabul edilebilir değildir.

Fakat son yıllarda siyaset bilimi kitaplarına geçecek böyle bir
durum söz konusu.

İktidarın büyük ortağı AKP de küçük ortağı MHP de çok uzun
yıllardır aynı liderler tarafından yönetiliyor. Devlet Bahçeli 1997’de MHP’nin
Genel Başkanı oldu. Neredeyse 26 yıla yakın bir zamandır MHP’nin başında. R.T.
Erdoğan da 2001’de kurulan Ak Parti’nin yaklaşık 22 yıllık lideri. Bu kıdemli
genel başkanların koltukları değişmedi ama fikirleri çok değişti.

****

Devlet Bahçeli’nin Keskin Dönüşü

Devlet Bahçeli’nin eski görüşlerini yansıtan bazı sözlerini
8 Aralık 2015 tarihli TBMM’de, MHP Grup toplantısında, yaptığı
konuşma metninden alıntı
yapalım:

“Türkiye’de ortak akıl işletilmemektedir. Bu yüzden iç ve
dış politikada yaşanmadık rezillik kalmamışken, hala ve inatla sistem
değişikliğine
kafa yormak çok yanlış, çok marazidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
başkanlık sevdası fırsatçılık ve ganimet avcılığıdır.

Türkiye’nin yeni bir sisteme değil düzgün,
kapsayıcı, adil, dürüst, namuslu ve milli yönetime ihtiyacı olduğunu kimse
inkâr edemeyecektir.

Gördüğümüz kadarıyla Erdoğan’ın başkanlık talebi tedavisi
olmayacak kadar kronikleşmiştir. Mesele Türkiye’yi değil, Erdoğan’ın ikbal
ve geleceğini güvenceye almaktır.

Erdoğan Başbakanken de Cumhurbaşkanıyken de çift başlılıktan mustariptir.
Çünkü tek adam, tek bilen, tek karar veren olmak için yanıp tutuşmaktadır.
Sözünün üstüne söz koyulmasına sinirlenmekte, kim olursa olsun şuurunu kaybetmiş
halde saldırmaktadır.

Erdoğan’ın mizaç ve müktesebatı tehlike saçmaktadır. Devleti
kendi aile şirketi gibi yönetmek istemektedir.

Geçmişte başkanlık sistemini özenti ve emperyalizmin bir
dayatması gören Erdoğan
, bugün tüm gücüyle başkanlık demektedir.

Hadi diyelim ki, Erdoğan başkan veya partili Cumhurbaşkanı
oldu, peki bundan sonra krallık talep etmeyeceğini kim garanti edecektir? Evladının
da ikinci Erdoğan olarak tahta geçmesi
nasıl engellenecektir?

Fırsat bulmuşken, Erdoğan her şeyi isteyecek, her yolu
deneyecek, yargı, yürütme ve yasamayı tekeline alarak demokrasiyi havaya
uçuracaktır.

Bize göre kuvvetler ayrılığı ilkesi demokratik hukuk
devletinin hayatiyet kaynağı ve sigortasıdır.

Devletin üç temel fonksiyonu olan yasama, yürütme ve yargının
görev ve yetkilerinin en rasyonel şekilde dengelenmesi ve bunların uyumlu bir
şekilde icra edilmesi önem taşımaktadır.

Bu nedenle Türkiye’nin yeni bir sisteme değil, eğer varsa
eksik, yetersiz ve düzeltilmesi gereken taraflarının ele alınması
gerekmektedir.”

****

Devlet Bahçeli’nin önceden savunduğu bu sözleri alkışlayanlardan
bir kısmı partinin ve genel başkanının 180 derece değişen politikalarından
sonra partiden koptular. Bunların çoğu İYİ Parti saflarında kuvvetler
ayrılığı, demokrasi, güçlendirilmiş parlamenter sistem gibi görüşleri savunmaya
devam ediyorlar.

MHP içinde kalanlar ise, partinin yolunu tam tersine
çeviren Genel Başkanın Cumhurbaşkanlığı Sisteminin fazileti ve partili Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın liderliğini öven yeni sözlerini de ayakta alkışlamaya devam
ediyorlar.

*****************************

Erdoğan’ın Dönüşleri

Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan da geçmişte
savunduğu
yönetim ilkelerinin tamamen tersini uygulamakta.
Muhtemelen 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimler yaklaşırken, Erdoğan kokpitin
üzerindeki bütün düğmelere birden basan bir pilot gibi. Seçimi
kazandıracağını ve fakat ülke ekonomisini batıracağını düşündüğü her şeyi
yapıyor.

Oysaki Erdoğan bakın önceleri neler söylemişti, bir hatırlayalım:

“Bu ülke, ‘kim ne verdiyse iki katını veriyorum’ derecesinde popülizmi,
seçim döneminde sonuna kadar açılan muslukları gördü. Ama yine bu ülke, seçimlerin
ardından
yüksek enflasyonla, yüksek bütçe açığıyla, adeta kaşıkla verilenin
kepçeyle geri alındığını da gördü. ‘Böyle bir siyaset tarzı, böyle bir
ekonomi yönetimi Türkiye’nin hakkı değil’
dedik.” (22 Mayıs 2010)

“Popülizm, çok ciddi bir siyaset hastalığıdır. Bu hastalığın etkisi de
hiçbir zaman lokal kalmamıştır, ülkenin tamamına, milletimizin tamamına ağır
zararlar vermiştir, çok ağır faturalar ödetmiştir.
Türkiye’de her seçim
öncesinde
musluklar sonuna kadar açılmış, bol keseden dağıtılmış, kısmi bir
rahatlama sağlanmış, ama seçim sonrasında bu har vurup harman savurmanın
bedeli de vatandaşa çok ağır şekilde ödetilmiş
tir.” (3
Haziran 2010)

“Bizden önceki dönemlerde, seçim yılında ülke ekonomisi
altüst oluyordu. Seçim ekonomisi derlerdi, sağa sola her şeyi
saçarlardı.” “Biz hiçbir zaman seçim ekonomisi uygulamadık, uygulamayız da…
Niye? Çünkü seçim ekonomisi uyguladığınız zaman, bu halkıma
zulmetmektir.”

****

Aynı R. T. Erdoğan 2023 seçimleri arifesinde görülmemiş boyutta seçim
ekonomisi
uyguluyor.

Ardı ardına açılan “paketler”, açıklanan “müjdelerle
kaynağı olan, olmayan inanılmaz boyutta paralar piyasaya giriyor.

Hepimiz biliyoruz ki artan hayat pahalılığı karşısında bu zamlar
da yetmeyecek. Ama seçim olmasaydı kesinlikle asgari ücrete yapılan
yüzde 54 zam; memur ve emekli maaşlarına yapılan yüzde 30 zam yapılmayacaktı.

Seçim olmasaydı, daha önce RTE’nin “ülkeyi
batırır”
dediği, EYT kanunu asla çıkmayacaktı. Bir anda 2,4 milyon
insanın emekliye sevk edilmesinin külfetini seçimden sonra ülkeyi yöneteceklere
bırakmak tam bir seçim ekonomisi uygulamaktır.

Vergi ve cezaların affı, dar ve orta gelirlilerin konut hayalini
pazarlama stratejisi, düşük faizli krediler, sübvansiyonlar… Seçim olmasaydı,
bu “seçim rüşvetlerinin” hiçbiri olmayacaktı.

Erdoğan ve Bahçeli’nin yukarıda alıntıladığım eski
sözleri doğruydu. O zaman doğruyu söyledilerse şimdi söyledikleri ve yaptıkları
yanlış!

Bu kadar temel ilkelerde 180 derece sapan genel başkanlara “asrın
lideri”, “hareketin lideri”
gibi sıfatlar takıp her sözünde keramet
arayanlar olması ilginç.

SON SÖZ: “Bağımsız düşünme yetisi ele geçirilmiş kitlelerin
olduğu yerde demokrasi, hukuk ve refah olmaz.”

Önceki İçerikKilis ve İstanbul’da Meşk Vakti
Sonraki İçerikKitap ve İnsan
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.