Beyaz Yürekli Çocuk

49

Nasıl anlatmalı seni can Fırat? Doğan güneşe, yağmur yüklü bulutlara, sensiz açacak çiçeklere, sensiz büyüyecek çocuklara, yıldızlı gecelerde yiten marallara… Sonra kinlenen yüreklere, boğazda kabaran şahdamarına, ağaçlara can verecek suya… Nasıl tarif etmeli? Her şey eksik kalacak her şey yarım. Sana “beyaz” diyorum, beyaz yürekli çocuk. Bu isim en fazla herhalde sana yakışır.

‘Trabzon’un çamlarına benzer Fırat boyların. Nerden çıktın sen çocuk? Hangi roman sayfasından, hangi savaştan, hangi ordulardan emanet geldin? Kürşad çağının arda kalan çerisi, hangi savaş narasından emanetsin ülkeme? Hangi rüzgâr estirdi kokunu? Hangi çiçekten önce açtın? Hangi çise seni topraktan kıskandı da Karadeniz Dağlarında açamadan Ege’de soldun? Hangi bahar seni toprağımıza düşürdü?

Ne zaman gözümü kapatsam, o güzel yüzün uykularımı kör bıçaklar gibi kesiyor. Kimden emanet o güzel yüzün. Hazar mı yansımış, Tuna’nın gözlerinden mi aktın? Çin Seddinde mi dalgalandı siyah saçların? O gözleri nereden aldın? Kimden öğrendin rüyalardan tam uyanmamış o gözlerle bakmayı. İçimize ateş düşürmeyi. O bakışlarına çam kokularını, Karadeniz’in kuduran dalgalarını, efelerin naralarını, Ege kızlarının çalımlarını, Trabzon delikanlılarının dik başlılığını, nerden sıkıştırdın? Cesaretin resmini o güzel yüzüne, o beyaz yüzüne nasıl işledin? Ne zaman gözlerin aklıma gelse çöl oluyor yüreğim. Sen değil benim damarlarımdaki kan çekiliyor dünyadan. Orta Asya’nın bozkırlarında koşan tüm atlar yüreğimi eziyor. Yetim kalıyor Vey Irmağı.

Beyaz yürekli çocuk, beyaz yürekli herif, mangal yürekli uşak. Kim seni yürüyenlerin önüne geçirdi? Sahipsiz milletime sevdalanmış Süphan göğüslü uşak, Ağrı Dağı kadar beyaz yüreğini Türk’ün yoluna seren adsız, hangi sevda bu geç yaşında ölüme eşdeğer ülkülere tutsak etti seni?

Yiğit uşak şimdi sende sustun he mi? Kim sevdamızı dolunaylar altında yıldızlı gecelerde söyleyecek? Karadeniz’den aldığımız öfkemizin ateşi kimin nabızlarında atacak? Kim sevdamızın güzel yüzü olacak? Kim senin kadar güzel bakacak? Kim Kerkük’ün zindanlarını, kim Kırım’ın acısını haykıracak? Bilirim gidenler dönmez lakin senin boşluğunu hele de en çok da o yiğit bakışının yerini ne ile dolduracağız? Gözyaşlarımız, merhametin ruhumuzda açtığı gediklermiş. Beyaz yürekli uşak, Fırat gibi uzak düşlerle dolu herif, ruhumda sağlam yer kalmadı.

Yeniden öğrettin ülkeme adanmışlığı, ülkesini karşılıksız sevmeyi.

Yine isyan damarlarımızda yeşerecek. Yine isyan ateşi alnımıza vuracak. Haksızlığa, adaletsizliğe, kulun, kula kulluğuna, güce tapanlara, gariplerin emeğini sömürenlere, işçinin, emekçinin alın terinin namusunu sömürenlere sesimiz daha gür çıkacak. Yine balam, Türkiye için, kara kalpaklı herifler için yürüyeceğiz. Yeniden önümüze düşecek sarı saçlı bir yiğit ve devrim ateşi saracak tüm alemi. İhanet elbet bir gün gırtlaklarda kesilecek. İhanetin hesabını tarih değil yiğit yürekler verecek. Gölgemizde büyüyenler, cesaretlerinin kaynağının Türkün merhameti olduğunu elbet anlayacak.

Acaba yine önümüze geçebilecek misin? O koca gövdenle, herif sesinle, cesaretinle önünüzde olur musun? O beyaz gömleğinle önümüze geç yine. Yeniden ‘Tanrı Dağı kadar Türk ve Hira Dağı kadar müslüman düşlerin peşine düşelim.’