Bilinmesini isterim ki, kendi
hastalığım ve dertlerimle olan meseleleri, çevremdeki dostlarla, ve de sosyal
medyada paylaşmak mizacıma ters gelir. Volkan Konak’ın: “Cerrahpaşa “ Türküsünde söylediği gibi:
“Herkesin bir derdi var,
Durur içerisinde.”
Bahçede çalışırken arıların
saldırısına uğradım, etrafta kimseler yok. Biraz dinleneyim, kendime geleyim
geçer diye bağevine girdim. Ama gittikçe vücudumda kasılmalar, şişmeler ve
nefes alışverişlerimde güçlükler oluşmaya başladı. Dilim o kadar büyüdü ki,
ağzımda çeviremiyorum. Aklıma ambulans çağırmak geldi, telefonu elime aldım,
112 acil çağrı merkezini aramak için telefonun kaç defa elimden düştüğünü
hatırlamıyorum. Neyse güç bela ambulans ile temas kurdum ve bulunduğum yeri
tarif ettim. Bir müddet sonra görevliler geldi, beni buldular ve Tokat Devlet
Hastanesi acil polikliniğine teslim ettiler. Acil serviste, ertesi gün sabaha
kadar müşahede altında tutuldum.
Buraya kadar hizmette kusur
edilmedi, emeği geçen bütün sağlıkçılarımıza teşekkür ediyorum.
Sabah doktor geldi, kan
değerlerimin yüksek çıktığını, çekilen EKG’nin bozuk olduğunu, Anjio olmam
gerektiğini söyledi ve Tokat Devlet Hastanesinde Anjio’nun yapılamadığını, (Hâlbuki,
tam donanımlı bir hastane, daha evvel, orta dereceli ameliyatlar dahi
yapılıyordu. Keza, başarılarına her gün yeni başarı katan, sürekli kalp
ameliyatlarının yapıldığı Gaziosmanpaşa Üniversitesi dururken.), Medical Park
Hastanesinde yapılabileceğini söyledi.
“Orasının özel bir hastane, oysa ben SGK’lı olduğumu,
dolayısıyla paralı olabileceğini” söyledim.
Dr: “Ücret yine SGK tarafından karşılanacak”
dedi.
Mecburen kabul etmek zorunda
kaldım.
Ambulans ile Medical Park
Hastanesine götürüldüm, yoğun-bakım servisine aldılar. Bir müddet sonra
Kardiyoloji doktoru geldi ve anjio’ya alınacağımı söyledi. Ameliyathaneye, indirildim,
sedyeye yatırdılar, herkes operasyona hazır vaziyette beklerken Dr:
“Anjio’yu koldan yaparsam, 700 Tl. ücret
mukabilinde olacak bir iki saat sonra evinize gidersiniz, yok kasıktan yaparsam
ücretsiz ama bir gün süreyle burada kalmanız gerekiyor.” Dedi. (Üç beş saniye
okumayı kesin ve ameliyat masasında ki hastanın ruh halini bir düşünün.)
Mecburen operasyonun koldan
yapılmasını kabul ettim, hastane şartları iyi değildi, hastane personeli dahi
hastalara gelen şişe sularından içiyorlardı.
Hastaneden çıktıktan sonra
araştırdım ki, benim gibi birçok kişi aynı akıbete uğramış, böbrek hastalığıyla
hastaneye yatan hasta, anjio’ya gönderilmiş.
Olayın vahametini konusu aynı
olan bir yazı ile (sadece hastane ismi değişik) Süleyman Pekin başkanımız da
sondan bir önceki yazısında dile getirmişti, şu adresten okuyabilirsiniz. (http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazilar/YaziDetay/11562)
Anlaşılan o ki, (bu pandömi döneminde dürüstçe hakkıyla çalışan doktorlarımızı
tenzih ederim), özel hastanelerle devlet hastaneleri arasındaki duygusal ilişki
bu şekilde sürüp gidiyor.
Asırlarca Süren “Devlet Baba” Geleneğini yıktılar
1698 yılında İngiltere de buhar
makinası icat edildikten sonra sanayide büyük bir devrim başlıyordu. İnsan ve
hayvan gücüyle işletilen işyerleri, artık buharın gücüne emanetti. Buhar gücü,
hem daha ekonomik, hem de daha az insanla çok daha fazla verim alınıyordu.
Ancak, insanların yerini alan buhar makinalarının sanayie girişi neticesinde, işini
kaybeden binlerce işçi, kendini sokaklarda buldu, Artık İngiltere de büyük bir açlık
ve sefalet yaşanmaya başlamıştı.
Osmanlı İmparatorluğu, buhar
makinalarının araştırılması için İngiltere’ye bir heyet gönderir. Heyet
döndüğünde görüp araştırdıklarını padişaha rapor eder. Padişah, raporda yaşanan
sefalet ve yoksulluğu okuduktan sonra, buhar makinelerinin ülkeye girmesine
izin vermez.(İlber Ortaylı: İmparatorluğun
En Uzun Yüz Yılı)
Padişahın teknolojiye karşı
çıkmasına hemen olumsuz bakmayalım. O günün şartlarına göre belki de işsizliğe
karşı alınacak başka çare bulunamıyordu.
Türk vatandaşı, devlet baba
geleneğinin yıkıldığını ilk defa 1983 yılında başbakan Turgut Özal’dan duyuyordu.
İktidara gelir gelmez Türk parasını koruma kanununu yürürlükten kaldırdı, çikita
muz ithalatıyla kendi reformlarını devam ettirmeğe başladı! Açık sözlüydü: “Benim memurum işini bilir” sözüyle yeni
bir kapı daha aralıyordu. O günden sonra devlet kurumlarının başında bulunan “benim memurum” gerçekten işini iyi biliyordu.
İşte o günler, bu günleri doğurdu.
Bilmem meramımı anlata bildim mi?
Sağlıklı kalın.