1972 yılında hazırladığım “Bölgelerarası Dengesizlik” konulu doktora tezim dolayısıyla üç ay süren incelemelerim sırasında Hınıs ve Kağızman Yatılı Bölge Okulları üzerinde araştırmalar yapmıştım. Bu okulların çoğalması, 1960’lı yılların sonlarından itibarendir. Her köye bir okul yapmanın maliyeti yerine, okul çağına gelmiş çocukları okula kavuşturmak ve eğitimde kamu kaynaklarının etkin kullanımı hedeflenmiştir. Çocukların Türkçelerinin ve vatandaşlık bilincinin geliştirilmesi, terör örgütü baskısının kırılmasında bu okullar önemli görevler yerine getirdi. Terör örgütü sadece bu okullara değil; bütün okullara ve kamu hizmetine karşı idi. Bunun için bombalamalar, araç ve gerecin tahribi yıllarca sürdü. Şimdi bu okulların kapatılması düşündürücüdür. Haklı sebeplerin olup olmadığını araştırmak gerekir.
Terör örgütünü aklama kampanyası bütün hızıyla sürüyor. Bu aklama gayretleri, maskeli dolaştırılanbarış süreci olarak isimlendiriliyor. Geçmişleri belli akil insanların halkı dinlemeleri gerekirken; konuşan ve soru soran vatandaşlar yaka paça dışarı atılıyor. Bugünlerde tövbe eden PKK’lıların af edilebileceğisöylentileri var. Fetvalar veriliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı da buna âlet ediliyor. Hukuk devletinde tövbe etmek neyi değiştirir ki? Ülkeyi milletleşmemiş bir kalabalık veya aşiret gibi görenler devamlı kan kaybettiriyor ve örgüte dolaylı hizmet ediyorlar.
İslâmcı diye ortada dolaşan bazı ünvanlı veünvansızlar; Türk’e, Cumhuriyete ve laikliğe karşı olduklarından Kürtçü ırkçılığa teslim oluyorlar. “Milliyetçilik İslam’a mugayirdir” sözlerini yıllardır bozuk plak gibi tekrar edenler, bu yanlış ezbere sığınanlar, Kürtçü ırkçılığın emrine girmekten çekinmiyorlar. Adeta kin kusuyorlar. Onlara göre, Laiklik ile Türklük uyuşuyor. Peki Kürt ırkçılığı ve bölücülüğü ile İslam uyuşuyor mu? İslami düzen ancak milletlerden teşekkül etmemiş ümmet düzeninde kurulur diyenler; Allah’ın ipine mi;yoksa dün İngiliz’in, bugünde ABD’nin ipine mi sarılıyorlar? İslam ümmeti içinde farklı yaşama tarzlarına sahip milletler ve milliyetler gerçeği var. Farklı milli menfaatler var. Bir millete mensup olmakla İslam ümmetine mensup olmak birbiri ile de çelişmiyor. Milletsiz ümmet bir ütopyadır. Bir dönem yakından tanıma fırsatı bulduğumuz Alman Müslüman Ahmet Schimidi’nin”İslam’a nüfuz ettikçe; kendimi Türk olarak da hissetmeye başladım” şeklindeki sözlerini hiç unutmuyorum. Rahmetli Schimidi, iyi bir Müslüman olabilmek için Alman olduğunu inkâr etmek mecburiyetinde miydi? Hayır. Aslında aksini düşünenler İslam’ın önünü kesenlerdir.
“Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem” diyen haysiyetli, dürüst ve idealist Türk Aydını Mehmet Akif’in İslamcı çizgisi nerede, bugünkülerin İslami çizgisi nerede? Mehmet Akif, Türk’e düşman olunarak İslam’a dost olunamayacağını bize öğreten Türk aydınıdır. Dahası istilacı emperyalist güçlerle uyuşan sözde İslamcılardan değildir. Milli bağımsızlıktan ve Milli Mücadeleden yanadır. Dün İttihat Terakki’ye, bugün Cumhuriyete karşı dışarı ile yabancılarla işbirliği yapan, Ankara’nın zulmünden kaçarak Brüksel’in şefaatine sığınanlardan o kadar uzaktadır ki…
Milli olmayı ve milliliği, milliyeti dışlayan anlayış bugün Balkanlarda, milli kültür mirasımızı korumasına rağmen;soydaşlarımızın kimlik kaybına uğramalarına engel olamamaktır. Balkan Türklüğü komünizm döneminde bile bu kadar eritilememişti. Açılan üniversiteler ve eğitim hizmetleri de bu yönden topal kalmakta, Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarını değil, belirli grup ve cemaatlere hizmet eder hale gelmekte, geleneksel İslam ile çelişen Ortadoğu’lu İslamcı akımlara alet olmaktadır.