Artık sözün bittiği yerdeyiz. “Türk milleti” adını yıllarca ağızlarına almayanlar, “Türk” adını Anayasa’dan çıkarmak isteyenler, “Atatürk”ü unutturmak, izlerini ve eserlerini silmek için uğraşanlar, ülkeyi bölmek için yıllarca masum insanların, asker, polis ve korucuların kanlarını dökenlerle sulh masasına oturanlar, en sonunda dillerinin altındaki baklayı çıkardılar: “Türk milliyetçiliğini ayaklarımızın altına aldık”.
“Millet” ile “kavim”, “milliyetçilik” ile “ırkçılık”, “altkimlik” ile “üstkimlik” arasındaki farkı bilmeyenlerin, ya da bilip de bilmemezlikten gelenlerin elindeyiz. Millet; dil, din, edebiyat, tarih, coğrafya, hukuk, sanat, gelenek ve görenek ortaklığı olan insanlar topluluğudur. Milletin ortak idealleri ve dünya görüşü vardır. Millet, sosyolojik ve kültürel bir olgudur. Etnik kökenleri farklı insanlar, yani altkimlik mensupları, toplumu millet yapan ortak değerlerin potasında eriyip kaynaşarak bir üstkimliğe ulaşırlar. Üstkimlik, millî kimliktir. Üstkimlik “Türklük“tür.
Kavim ve ırk, biyolojik bir sonuçtur. İnsan meziyetleri, davranışları, inanışları, zevkleri ve düşünceleri genlerle geçmez. Bu durum ancak hayvanlar için geçerlidir. Bu nedenle, kavmi ve ırkı sevmek ve yüceltmek çok ilkel bir davranıştır. Milliyetçilik ise, kültür bağı ile birbirine bağlı insanlardan oluşan milleti sevmek, onun iyiliği, mutluluğu ve refahı için çalışmak duygusunun ve iradesinin adıdır. Bunları bilmek için âlim veya filozof olmaya gerek yok.
Milliyetçiliğe karşı ve düşman olanlar da, milliyetçiliğin ırkçılık olmadığını biliyor, fakat milletin millî hassasiyetlerini yok etmek için bunu böyle gösteriyorlar. Bunu yaparken sürekli alt kimlikleri ön plana çıkarıp, üst kimlik olan Türklüğü de altkimlik olarak sunuyorlar. Bence bunda amaç, Türklüğü sıradanlaştırmak ve toplumun bütününü kucaklayan “Türk milleti” kavramını Anayasa’dan da silip, toplumu çeşitli altkimliklerden meydana gelen, kozmopolit, kimliksiz ve bölünmüş bir Anadolu milleti meydana getirmektir.
Peki, Türk millî kimliğine sahip çıktığını ve Türk milliyetçisi olduğunu öne süren kişiler, siyasi teşkilatlar ve sivil toplum kuruluşları, bu olaylar karşısında ne yapıyorlar? Biz asıl ona bakalım. Milliyetçi kişiler, partiler ve kuruluşların hepsi birbirinin aleyhinde, birbirine karşı ve kendi başlarına buyruk durumdalar. Sanki “Beylikler Dönemi“ni yeniden yaşıyoruz. Hepsi birbirinden kopuk, birbirinden habersiz bir meçhule doğru gidiyorlar ve millî varlığımızı tehdit eden en hayati konularda bile bir araya gelemiyorlar.
Sanki toplantıları takip eden çok kalabalık milliyetçi kitleler varmış gibi, aynı gün, aynı saatte, ayrı mekanlarda toplantılar düzenliyorlar. Zaten sınırlı olan güçlerini, bir de kendilerini bölüyorlar. Milletin bölücü ve hain olmayan bütün fertlerini kucaklaması gereken milliyetçi partiler, millet düşmanları ile mücadele edeceklerine, kendilerine muhalif olan dava arkadaşlarını nasıl etkisiz hale getireceklerinin hesabını yapıyorlar, teşkilatlarının bazılarını feshediyorlar, kendi kardeşlerini yiyorlar. Kendilerine “ulusalcı” diyenler de “milliyetçiler“den farksız. Sürekli kendi içlerinde bölünüyorlar. İşte asıl tehlike burada. Çünkü, Türk milletinin bekasını savunan milliyetçi güçler, dağınık ve perişan bir durumda ise, millet Türklük düşmanlarının elinde kendi kaderine terkedilmiş demektir.
Türk milliyetçileri! Aklımızı başımıza toplayalım. Benlik duygusunu, kişisel çıkarlarımız, küçük hesapları bir tarafa bırakalım. Gücümüzü birbirimizi yemeye, birbirimizle mücadeleye harcamayalım. Güçlerimizi birleştirelim. Ocakçılığı, Vakıfçılığı, Dernekçiliği, Cemaatçiliği ve Particiliği bir tarafa bırakalım, hiç olmazsa millî davalarda birlikte hareket edelim. Çünkü, hepsi geçicidir, kalıcı olan millettir, onun millî kimliği ve bekasıdır. Etkinliklerimizi aynı anda değil, değişik zamanlarda yapalım. Birbirimizle uğraşmak yerine, dışımızda ve karşımızdakilerle mücadele edelim. Bugün küskün olan dava arkadaşlarımızı yeniden kazanalım. Unutmayalım, eski arkadaşlarımızı kazanmak, dışımızdakileri kazanmaktan daha kolaydır. Sevgimizle önce birbirimizi, sonra bütün toplumu kucaklayalım. Gün, birlik ve beraberlik günüdür.
Vaktiyle gerçekten Türk milliyetçisi olup bu fikre hizmet den ve sonra çeşitli sebeplerle dönüp başka mahfillere giden arkadaşlarımıza da bir çift sözüm var. 12 Eylül karşıtlığı, açılım yandaşlığı veya lider düşmanlığı nedeniyle veya bazı makam, mevki ve menfaat hesapları ile dönen eski milliyetçilere diyorum ki, nasıl bugünkü durumdan memnun musunuz? Yıllarca mücadele ettiğiniz “Bölücübaşı” ile müzakere edenlerle ve Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alanlarla aynı safta olmak sizi hiç rahatsız etmiyor mu? Ben inanıyorum ki, çoğunuz bu durumdan rahatsızsınız ve utanıyorsunuz. Ama unutmayın, hatasını görüp bundan dönmek de bir erdemdir. 180 derece döndünüz bugünkü noktaya geldiniz. Bir defa daha 180 derece dönerseniz başlangıçtaki asli yerinize geleceksiniz. Gelin hep birlikte Türk milliyetçiliğini ayakları altına aldığını söyleyen ve bunu destekleyen zihniyetle mücadele edelim.
Yoksa İmparatorluktan miras kalan, Atatürk ve arkadaşları ile kahraman Türk ordusunun kurtarıp bizlere emanet ettiği son vatan parçası da elimizden çıkıp gidecek. Elimizde kavga edecek, birbirimizi yiyecek bir karış toprak parçası bile kalmayacak. Artık sözün bittiği yerdeyiz. Türk milliyetçileri olarak, aklımızı başımıza toplayalım. Bir an önce nefislerimizi aşıp birleşelim. Üstte mavi gök çökmeden, altta yağız yer delinmeden Türk vatanına ve Türk milletine sahip çıkalım. Yoksa sonra çok geç olacaktır.