Dünde Kalanlar

111

 

Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım”            Mevlana Celaleddin-i Rumi


1970’li yılların gençlik döneminde çok okuyan, çok araştıran arkadaşlarla zaman, zaman bir araya gelmek, altmış yaşını aşmış insanlar için bence çok önemli bir duygu. İnsanı hale bakmadan, gençlik dönemine götürür. Geçmişin muhasebesinin en sevindirici yanı da pişmanlık duyulacak önemli hataların o dönemde işlenmemiş olmasıdır.

O yıllardan bu yana kırk yılı aşkın bir zamanın iyi, kötü geçtiğini görmekteyim. Kırk yıl insan ömrü içinde önemli bir zaman dilimidir. Çevreme baktığımda kimimiz iş ve aile hayatında belirli bir yerlere gelmiş, az çok bir takım maddi kazanç yanında mevki elde etmiş olduklarını görmekteyim.

Bu zaman zarfında fikir hayatımızda nelerin değiştiğine şöyle bir baktığımda; kabullenemediğim ve tahammül sınırlarımı zorlayan asıl mesele bazılarının hala dünde yaşadıklarını görmemdir.                          Asıl mesele olarak gördüğüm; yıllara sari düşünce hayatımızdaki gelişmelerin, tecrübelerimiz, bilgi ve görgümüzün artması sonucunda edinilen kanaatlerimizin zaman içinde hüküm mertebesine ulaşıp, bizi çepeçevre sarmasıdır.

Elbette, kanaatler izafi olup, zamana, kişiye ve hale göre değişmelidir. Ancak bunlar hüküm mertebesine ulaştığında gelişemez, değişemez hal alırlar.

Çocukluğumun geçtiği Viranşehir’de rahmetli Mahmut amcam Arap atlarına meraklı bir kimse olduğu için birkaç atı vardı. Aldığı tayları yetiştirir ve onlara özen gösterirdi. Baharın ilk günlerinde atlarını Dikmeler mevkiine çayırlığa götürürken onunla gitmeyi çok severdim. Çayırlıkta atların ön ayaklarından birine uzunca ip bağlar ve bir ucunu da yere kazıkla raptederdi. Taylar ise serbestçe annelerinin yanında otlardı. Akşama kadar atlar kendilerine tayin edilmiş ipin verdiği alanda otlanırdı. Biz uzaklaşsak ta döndüğümüzde bırakılan yerde onları bulurduk. Hep aynı yerde kalırlardı. Bu onlara burada biçilmiş bir yaşam tarzı idi. Ancak insan için yaratılıştan gelen kazanımla böyle bir yaşam tarzı yoktur.

Argoyu hiç sevmem. Fakat bazen ona ihtiyaç da duyarım. İnsan için zamana ve hale uygun olmayan dünde kalan hükümlere sahip olmak ‘argo tabirle’  bırakılan yerde otlamaktır.

İnsan bu günü, bu günün şartları içinde yaşar. Bu hal çevre kanununun bir kaidesidir. Bu günü yaşamak dünü inkâr etmek değildir. Zira bu gün dünün devamıdır. Ancak önemli olan husus dünde kalmamak, düne göre yaşamamaktır. 1200 yılına kadar Türk-İslam aleminde büyük alimler, düşünürler yetişmiş olmasına karşılık bu tarihten sonra önemli bir kırılma yaşanmıştır. Bununun sebebini Azerbaycanlı filozof Selahaddin Halilov ile sohbetimizde; bu durumu “Düşünmeyi Kaybetmek” olarak nitelendirmişti. “Türk Milleti düşünmeyi terk ettiği ve nakil ile uğraşının sonucu bu günlere gelindiği” tezini kabullenmemek mümkün değildir.

Zaman, zaman altmış yaşını aşmış arkadaşlarla bir araya geldiğimde gördüğüm, halen dünde kalındığı ve yeni bir şey ortaya konmadığıdır.

Bu nedenle; Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” Diyen büyük düşünür Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin bu veciz sözünü yazı başlığına aldım.

Yeni nesillerin bu irşatla yetişmesi dileğiyle; Saygılar sunarım.