Sınır değişiklikleri doğuracak bir dönemden geçiyoruz. Güney sınırlarımızda Irak’dakine benzer bir dönüştürme faaliyeti apaçık ortadadır. Terörle mücadelede çözümü Erbil’de arama ve Barzani’den destek bulma adına Dışişleri Bakanı Erbil’e gidiyor. Kısaca düşmanı dost kabul etme yanlışı sürüyor. Durumu kurtarmak için program dışı Kerkük ziyaretine sığınılıyor.
Görüşülen kişinin hedefi bütün Kürt’leri birleştirerek ve PKK ile de işbirliği yaparak, Suriye’nin kuzeyinde açılacak koridorda mahalli bir yönetim kurmak ve bunu Irak’ın kuzeyi ile birleştirmek… Daha sonra sırada İran ve Türkiye’den toprak kazanımı var.
Bize Suriye’deki muhaliflere destek çıkmamızı, hatta bizi kullanmak isteyenler, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye için tehdit oluşturan terör örgütüne müdahaleye izin vermiyorlar, BM kararları gerekir diyorlar. Suriye’den gelenleri yedir, içir, yatır, kamplar kur, buzdolabı ver ama görevinin dışına çıkma talimatı alıyoruz.
Irak’ın kuzeyindeki yanlıştan sonra, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir Kürt özerk bölgesine izin vermeyecek isek; Oslo ve benzeri müzakere sürecinin sürdürülmesinin, açılım ve saçılımlarla, tavizlerle bölücü terörü azdırmanın ne anlamı vardı? Terörle mücadele edenlerle mücadele etmenin zararlarını görüyoruz.
Kürt sorunu diye takdim edilen dün ve bugün dıştan yönlendirilen ırkçı bölücü hareketin amacı bellidir. Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de insan hakları ve demokratikleşme örtüsü altında merkezi devleti budama, mahalli derebeylikler, özerk bölgelerin yolunu açmak, sonra da bu dört ülkedeki özerk bölgeleri birleştirerek konfederal bir Kürt devleti kurmak… Ne enteresandır ki, Esad yönetimini PKK ‘yı destekler hale soktuk.
Biz ayrılmaya ve bölünmeye karşıyız diyenler, şimdi İslamcı-Kürtçü bir milletvekilinin ağzından TBMM’de konfederal bir Ortadoğu devletini seslendiriyorlar. Biz içe dönük mesajlar vererek ve bağırıp çağırarak yine seçmene hoş görünmeye çalışıyoruz. Daha da üzücü ve düşündürücü olarak, Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde, küresel gücün politikalarına uygun olarak “Yerel Yönetimler Temel Yasası” ve benzeri yasaları çıkarmakla yeni Türkiye için Yeni Anayasa yapmakla uğraşıyor ve uğraştırılıyoruz. Devleti ve milleti çözmek için bir şeyler yapmaya zorlanıyoruz. Geleneksel ve doğru olarak mezhepler üstü kalan politikalarımızı içeride ve dışarıda değiştiriyoruz. Adeta mezhep çatıştırması peşinde olan oyun ve tezgâhların önünü açıyoruz.
Ortadoğu’yu kaynayan kazan haline getiren, kan döken, camileri bombalayan işgalci ABD’nin elçi ve konsoloslarına Üsküdar’da iftar çadırlarında yemek dağıttırıyoruz. Üsküdar’da ramazan faaliyetlerinde yer alan bir oyunda bu maskeli diplomatları Hacivat-Karagöz rolüne soyunduruyoruz. Yine de şükredelim; ya bunlar birden İslam’a ilgi duyduklarını söyleyerek farklı ve olmadık bir kılığa girmek isteselerdi; acaba nasıl bir manzara ortaya çıkardı?