Prof. Dr. Yusuf Rüstemov 29 Eylül 2010 tarihinde Allahın rahmetine kavuştu. Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Felsefe, Hukuk ve Sosyoloji Enstitüsü eski müdürü olan Rüstemov, son derece samimi, candan, idealist, şahsiyetli, haysiyetli, çevresinde saygı uyandıran, sosyal yönleriyle faal, kaliteli ve dost bir insandı. Türklüğün ve Türk Dünyasının gerçek dostuydu. Onu ve arkadaşlarını tanımış olmaktan büyük mutluluk ve gurur duydum.
Türkiye’de değişik üniversitelerde ve kuruluşlarda, derneklerde konferans ve konuşmaları bulunan Rüstemov, İstanbul’da Türk Dünyası Sosyologlar Birliğinin kuruluşunda da önemli bir rol oynamıştı.
I. Türk Dünyası Sosyologlar Kurultayının 25-26 Aralık 2003 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Merkez Binasında, Ord. Prof. Dr. Z. F. Fındıkoğlu Dershanesinde düzenlenen toplantısına katılmış ve bu güzel birlikteliğin ve dayanışmanın ilk harcını koyanlardan olmuştur. Türkiye Azerbaycan ve Kazakistan Sosyologlarını bir araya getiren bu anlamlı ve samimi toplantı, daha sonra II. ve III. Türk Dünyası Sosyologları Kurultaylarının toplanmasına ( Kocaeli ve Almaatı’da) öncü olmuştur.
İstanbul’daki Toplantıya sunduğu “Küreselleşmenin Sosyo-Ekonomik ve Siyasal Sorunları” isimli makalesi, İ.Ü. İktisat Fakültesince yayınlanan Sosyoloji Konferanslarının 29. Kitabında (İstanbul 2004) ilk sırada yer almaktadır.
Son nefesine kadar Türk Dünyasına hizmet eden, unutulmaması ve unutturulmaması gereken aksakallımız ve ağabeyimiz, eserleri ve fikir çizgisiyle devamlı yaşayacak olan “muallim” Yusuf Rüstemov’a Yüce Allahtan rahmet diliyoruz. Nur içinde yatsın. Türk Dünyasının başı sağolsun.
* * *
Lafa geldi mi herkes teröre karşıdır ve terörden şikayetçidir. Ancak, terör örgütünün silah kullanmaması ve silah teslim etmesi halinde isteklerini adeta kabul eder gibi bir eğilim ortaya çıkmıştır. İstekler arasında;
1- Egemenlik haklarımızı çiğneyen, dil birliğini bozan, fırsat eşitsizlikleri doğuracak olan Kürtçe eğitim ve öğretim,
2- Ateşkes ve genel af,
3- Akil adamların insiyatif kullanması,
4- Siyaset yapma özgürlüğü,
5- Affedilecek örgüt üyelerinin sosyal hayata uyumu,
6- Terörist ve katil başına uygulanan tecritin kaldırılması,
7- Mahalli yönetimlerin güçlendirilmesi ve özgürleştirilmesi,
8- Demokratik özerkliğin kabulü,
9- Koruculuk sisteminin kaldırılması vardır.
Aslında bunlar Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin varoluş gerekçelerini inkârdır. Devletin yapısını değiştirtmektir. Ancak, dış patentli açılım politikaları bunları talep eder hale getirmiştir. Terörle bir yere gelinmez sözünün adeta aksi ispat edilmiştir. Demokratik açılım adı altında teröre dış baskılara boyun eğilerek tavizler verilmiştir ve terör örgütü muhatap alınmıştır. Böyle bir sözde barış; huzur ve istikrar getirmeyecektir.
Ülkeyi yönetenler, belirli bölgelerde devletin itibarını ve güvenirliğini zedelemişler, hangi etniklikten olursa olsun, devletinin yanında olan insanlarımızı moral bozukluğuna uğratmışlardır. Bunun terörle mücadelede kararlılığı olumsuz etkilemeyeceği söylenebilir mi?
Devletin güvenlik güçleri hukuk düzeni içinde yapılması gereken herşeyi yapmakla yükümlüdürler. Onlardan tabii ki silah bırakmaları beklenemez. Terör örgütünün içinde yer alan gruplara göre değişen sözde ateşkes kararının açıklanacağını ileri sürerek, bir terör başının davetine icâbet ederek Kandil yollarına düşen basın mensuplarına ne demeli? Bu asalaklar, şehit kanlarını çiğneyerek oraya gitmişlerdir. Bu örnekler herhalde basınımızın yüz karasıdır. Kararlı ve doğru tutumu dolayısıyla Sayın Uğur Dündar’ı tebrik etmek isteriz.
Kandil yolcularına meselâ İngiliz basınını incelemelerini tavsiye ederiz. Irkçılıkla ve terörle demokrasinin bağdaşmayacağına inanmış hiçbir ciddi ülkede haber kutsaldır ve basın özgürlüğü adına bu gibi çirkinlikler sergilenmez.