Öğrencilerimizin “açık” ve “gizli işsizlik” kavramlarının tariflerinde hep zorluk çektiklerini görürüz. Tarifleri birbirine karıştırırlar ve hep soru yöneltirler. Acaba şimdi öğrencilerimiz bizlere “hocam açık sömürge olmakla örtülü(gizli) sömürge olmak arasındaki farklar nelerdir” diye sormuş olsalar bunu nasıl cevaplandıracağız? Gerçekten diğer soru gibi bunun cevaplandırılması da epeyce zordur. Çünkü açık ve gizli sömürgeleştirme iç içe girmiş durumdadır. Acı ama gerçek budur. Genç insanların iyi niyetlerini, samimiyetlerini, o tap taze duygularını, ümit ve beklentilerini boşa çıkarmak, gerçekleri çıplak göstermek de acaba ne kadar doğrudur?
Türkiye son yıllarda öyle bir hale getirildi ki; hukukun siyasallaştırılması, siyasetin hukuku yönlendirmesi, bütün kurum ve kuruluşları yürütmenin kuşatması, her şeyin kamplaştırılmaya zorlanması, futbol takımı tutar gibi fanatik insanlar ortaya çıkardı. Bazı siyasetçilerin söylediklerine pek inanılmasa da muhakkak söylenenlerde bir hikmet vardır görüşü yaygınlaştı.
Tutukevlerine yayınevleri kitap gönderir, kitaplar geri döndürülür. Kargo şirketleri kitap almaz hale gelir. Gönderilen kitaplar yasak kapsamında olmasa dahi… Bütün bu yanlışlar yapılırken İmralı’da yatan imtiyazlı terörbaşının her türlü istekleri yerine getirilir; adaya tutuklular gönderilir. İmralı’dan örgütü yönetmesine “açılım-saçılım” ve sözde demokratikleşme adına göz yumulur.
Anayasadaki 26 civarındaki maddenin değiştirilmesi ülkenin gündemine sokulur; oysa asıl yapılmak istenen temel giriş maddeleri ile Türksüzleştirilmiş, çokkültürlü, çok milletli, arkeolojik kalıntıya dayalı bir Anadolu Cumhuriyetidir. Bu konuda bir ihanet ittifakı da doğmuştur. Gelin birincisini yıkalım, ikinci cumhuriyeti birlikte kuralım adına sağ liberal ve sağ İslamcı birçok çevre tavlanmıştır. Nihai hedef değişik örtülerle gizlenmeye çalışılır. Toplumu uyuşturma ve uyutma yolları aranır ve vatandaş neden evet veya hayır diyeceğinin farkına bile varamaz.
Geçen hafta İçişleri Bakanının basına ve TV ekranlarına yansıyan bir konuşması vardı: “Bu değişiklikler tabi ki yeterli değildir. Anayasa tamamen değişecek” diyordu. Anayasanın tamamen değişmesi demek; tabi ki Türkiye’yi Türkiye yapan temel giriş maddeleri olan ilk üç maddenin de değiştirilmesidir. Bazı siyasetçiler de iktidar partisinin listesinden elde edeceği üç-beş milletvekilliği veya değişik menfaatler için bu gerçekleri gizleme ve topluma fark ettirmeme ihanetini işlememelidir. Aynı durum eskiden ülkücü olduklarını söyleyenler için de geçerlidir.
Şu halde, kendisini Türk değil de; Türkiyeli görenlerin evet demesi, kendisini Türk olarak hissedenlerin de hayır oyu kullanması mantık ve akıl yoludur. Bir ay kala vatandaş bunu fark edecek mi onu bilemem.
Geçen hafta milliyetçilerin liberalizme özenme hastalığından bahsetmiştik. İlâve olarak şunu söyleyelim ki; hem milliyetçi hem liberal olunmaz. Sağ liberal kesim de milliyetçilikten uzaktır. Zaten onların da öyle bir iddiaları yoktur. Hiçbir ciddi devlet belirli tonlarda korumacı ve müdahaleci politikalardan vazgeçmiş değildir. Rekabet şartları doğmadan dışa açılma yutulmadır. Liberalizmin sadece ismi ortalıkta dolaşıyor. Hâkim ekonomiler liberal politikaları kendilerine yeni imkânlar sağlayacağı düşüncesi ile sürekli gelişmekte olan ülkelere pompalıyorlar. Milletlerarası küresel sermayenin çıkarlarına hizmet eden yerli ortak ve yerli pay sahipleri de bunun çığırtkanlığını yapıyorlar. Liberalizmin faziletlerini anlatıyorlar. Malı çokuluslu şirketle kapıyor; biraz da yerli ortaklara ikram ve pay var.
Sağ veya sol liberal, her türlü değişime ve küresel rüzgarlara açıktır, gelenekleri statükoculuk kabul eder, onları aşağılar, gelecekle kumar oynamayı fazilet sayar. Çoğu kere de mutfakta yemeği pişirmesine rağmen; masada yer alamaz. Bunların sosyal tabanı genellikle aristokrat seçkincidir. Bu anlayış milleti zenginleştirmez sadece seçkinleri, imtiyazlıları korur. Bundan dolayı muhafazakar olamaz. Ferdi ve ferdi çıkarı esas alır; ferdi devletle kavgalı görür, toplumu ve sosyal faydayı unutur. Gelir yaratmayı düşünür, gelirin nasıl dağıldığını göz ardı ederler. Yoksullaşma, gelir dağılımının bozulması onlar için bir sorun değildir. Onlara göre aksaklıklara müdahale yanlıştır. Her şey kendi içinde dengeye kavuşacaktır. Fayda ve karı ençoklaştırmak temeldir. Ülke çıkarlarına uygun olmayan özelleştirmeler onlar için sorun değildir. Batıda liberaller, ırkçı bir çizginin temsilcileri olarak Asya ve Afrika’yı soymuşlardır.
Milliyetçi, düşündüğü ve inandığı gibi yaşamaya çalışır.
Liberal ise; yaşadığı gibi düşünmeye açıktır.