“Tarih tekerrür eder mi etmez mi” sorusu tarihçiler arasında süre gelen bir tartışmadır. Kanaatimce zaman ve mekan farklı olsa da konular aynı olduğu müddetçe tarih tekerrür etmektedir. Mesela şuan içinde bulunduğumuz durum 19.yy Osmanlı’sının içinde bulunduğu durum ile büyük benzerlik göstermektedir.
Özellikle 1856 “Islahat Fermanı”nın ilan edildiği dönemin şartları ile bugünkü Türkiye’nin şartları benzerlik göstermektedir. O dönemde ülkenin içerisinde bulunduğu mali durumun zorluğu ilk kez olarak devleti borçlanmaya sevk etmiş, buna binaen dışarıdan yapılan baskılar sonucu ülke içersindeki gayr-ı Müslim tebaya dönemin anahtar kelimesi olan “hürriyet ve eşitlik” ışığında geniş haklar tanınmıştır.
O dönemde hükümetin dışarıdan gelen baskılar sonucu ilan ettiği “Islahat Fermanı”nın ilan ettirenler açısından amacı imparatorluğu kendi menfaatleri doğrultusunda parçalamak iken, ilan edenlerin amacı ise çöküşe geçmiş olan bir imparatorluğun devamını sağlamaktı.
Netice itibarıyla fermanın sonrasında gelişen olaylara bakıldığında o dönemde yapılan açılımların ülkeyi dağılmaya ve yıkılmaya götürdüğü görülmektedir.
Günümüze baktığımızda “Büyük Ortadoğu Projesi” adı altında geçmişte olduğu gibi bugün de yine Türk-İslam coğrafyası paylaşılmak istenmektedir. Paylaşılmak istenen coğrafya aynı olduğu için uygulanan yöntem de aynı olmakta, dünün anahtar kelimesi “hürriyet” iken bugünün anahtar kelimesi “demokratikleşme” olarak gündeme oturmaktadır.
Bu bağlamda ilk demokratikleştirilen ülke Irak’tır. Yoğun demokratikleştirilme çabaları sonucunda ülke üçe bölünmüş olup halen bir kaos içinde yaşamaktadır.
Demokratik açılımın ikinci ayağı olan ülkemize bakıldığında ise:
Ülkemizin özellikle son on yılda ve yine özellikle ekonomik olarak dışa bağımlı bir şekilde hareket etmesinin ve akabinde yaşanan küresel ekonomik krizin ülkemizi dar bir boğaza soktuğu görülmektedir.
Bunun yanında 28 Şubat süreci sonrasında toplumda yaşanan kutuplaşmalar, özellikle muhafazakar kesimin bir bölümünün kendi meşruluğunu dış mercilerde araması, büyük Ortadoğu projesinin ülkemiz adına çizdiği yol haritasının uygulanmasına uygun bir zemin hazırlanmasını sağlamıştır.
BOP’nin ilk ayağı ülkemizin doğu bölgesi için belli olmuştur. “Demokratik Kürt açılımı” adı altında henüz ne olduğu belli olmayan bir yol haritası belirlenmiştir. Yol haritasını hazırlayanlar yaptıkları açıklamalarda “bedeli ne olursa olsun bu yola gidilecektir” dediklerine göre ülkemiz açısından radikal bir değişimin söz konusu olacağı aşikardır.
Yukarıda izah ettiğim gibi tarih boyunca yapılan açılımlar farklı etnik kimlikleri bünyesinde barındıran ülkelerde o ülkenin bölünmesine sebebiyet verdiği için ve AB’ye göre ülkemizde 36 çeşit etnik kimlik varsa ülkemizin akıbetinin ne olacağı merak konusudur.
Nitekim sırada “Alevilik” açılımı yer almaktadır. Bulunduğum bir toplulukta yapılan konuşmada açılımın sadece Kürtler için diğer, gürcü, laz ve çerkez gibi etnik kimliklere de yapılması gerektiği yönünde fikirler beyan edilmesi toplumda ileride meydana gelebilecek ayrışmaları göstermeleri bakımından önem arz etmektedir.
Değerli okuyucular, yakın tarihimiz göstermektedir ki ülke içerisinde meydana gelen ekonomik bozukluk siyasi zafiyeti, bu zafiyet de dışarıdan verilen ve yapılması istenen ev ödevlerini beraberinde getirmektedir.
Milletin kendi iradesi dışında ortaya çıkan açılımlar, geçmişte vatan savunmasına kadar milleti sürüklemiştir. Dün vatan savunması için milletimiz etnik yapılarını gözetmeden top yekun birleşirken böyle giderse açılımlar ayrışmayı, ayrışmalar da devletin devamı söz konusu olduğunda yalnızlığı doğuracaktır. Saygılarımla…