Büyücüler Görev Başına!

119

Futbol ilkel bir kabile dinidir. Bu dinin azizlerine futbolcu, tapınaklarına stadyum, müritlerine taraftar, ayinlerine tezahürat ve cezbe/trans anına da ‘gol‘ denir.

Karl Marks olsaydı; Futbol kitlelerin afyonudur, derdi. Dekart yaşasaydı; Seyrediyorum o halde taraftarım, derdi. Bazen ipte sallanan küçük bir topa baktırıp uyuturlar, bazen meşin yuvarlak‘a.

Portekiz‘i 30 yıl diktayla götüren Soares‘e sormuşlar: Nasıl başardın? 3 F Sistemiyle demiş. Futbol, Fadu (Müzik), Fiesta (Eğlence). Ve sonra eklemiş: ‘Ah, âh.. 2 tane daha 50 binlik stad yaptırsaydım 20 sene daha gitmiştim‘.

Adamın biri Paris‘te Sen Nehri‘nde balık tutmaya gitmiş. Polis gelmiş; ‘Burada balık tutmak yasak‘ demiş. Bizimki: ‘Ben balık tutmuyorum‘ demiş; ‘Solucanımı gezdiriyorum.’

Futbol bir oltadır, müzik – eğlence – magazin dip oltasıdır. Bakarsınız her birinin ağlarında milyonlarca sazan. Ondan sonra herkesin kafasında, ‘ben “özel“im‘ tripleri. Sürüdenlik ve sıradanlık hiç bu kadar köle biriktirmemişti.

Ortalama Türk insanı; en çok seyredilen kanalı izler, gazetelerin resim ve manşetlerine bakar, 3 İstanbul takımından birini tutar ve futbol ile din hakkında ya müfessir ya muhaddis ayarındadır.

İlim öğrenmek kadın – erkek her Müslümana farzdır‘. Spor ise olsun olsun sünnet. O da seyir sporları değil. Amatör ve bizatihi aktif katılımcılık gerektiren sporlar.

Hele hele ülkenizdeki kadim spor kulüplerini ecnebiler ve gayrimüslim azınlıklar kumuşsa. Biz 1900‘lerin başlarında isyanlar, savaşlar ve yokluklarla boğuşurken beyzadelerin cicili – bicili çocukları ‘black socks‘ vesair gâvurca isimlerle Papazın Çayırı‘nda ‘fitbol‘ oynuyorlardı.

Bizim bağrıyanıklarımız ise İzmir‘in Çeşme İlçesinde olduğu gibi açlıktan ölmemek için süpürge tohumları yiyip hayatta kalmaya çalışıyordu. Sonra gelir bu İstanbul takımları, ne gazi ne kahraman olduklarını anlata anlata bitiremezler.

Ne demiş şair: ‘Ben sokak kedisi, sen ciğercinin kedisi. Dünyalarımız farklı. Bir de şu meşhur ‘ezeli‘ rekabet yok mu? Sanki Habil‘le Kabil‘den kalma. Sıfata bak, ilahiyattan hizaya gel.

Osmanlı‘nın Tatlısu Frenkleri dediği Levantenler ile avdeti Sabataycılar arasındaki basit ailevi rekabetlerdir bunlar. Halen seçtikleri başkanlar da bu familyaların arpalıklarındandır.

Kemal Sunal der ya; ‘Sıfata bak, neye benziyor?‘. FB‘nin, GS‘nin, BJK‘nin başkanı oldun mu Bakandan ötesin. İster Başbakan‘la görüş ister Genelkurmay Başkanıyla. Falana gider yap, filandan ihale kap. Oh, ne güzel İstanbul be!

Diyecekseniz; ‘Benim dinim bana, senin dinin sana‘, mesele yok. ‘Bize düşen ancak bir tebliğdir‘. Neticede amatör futboldan ve  – Allah affetsinsarı/lacivert kulüp manyaklığından gelen bir nadim kardeşinizim.

Final sloganımız: Gölgelerin gücü adına! Büyücüler görev başına!

Ve son sorumuz: 40 bin kişinin bir anda uyutulabildiği beşiklere ne denir?