Referansınız Ne?

109

Çevremizde, evinde veya işyerinde birilerine iş yaptırıp yaptırdığı işten memnun kalan kaç kişi var? Bir başka ifadeyle, yaptığı işle müşterisini memnun eden kaç usta ya da müteahhit var? Yoksa biz, memnuniyet duygusunu yitirmiş bir toplum mu olduk?

Katlanabilir cam sistemleri; kış bahçeleri, balkonlar için ideal ortamlar oluşturuyor. Balkonumuza böyle bir sistem uygulattık. Aynı kişiye, evimizin ön balkonuna da böyle bir sitem arzuladığımızı söyledik. Medeni ilişkilerimiz de iyiydi. Bir müşteri olarak sorumluluklarımın bilincindeydim, hiçbir ödememi aksatmadım. Bana göre, çalışanın hakkı, alnının teri kurumadan verilmeliydi. Borcumu uzatarak, kendime ve insanlara karşı bir güvensizlik duygusu oluşturmaya hakkım yoktu. İkinci balkon için siparişimizi verdik. Yapım zamanı, ödemeler, kullanılacak malzeme konuşuldu. Ancak, yazışmadık. İşi yapacak kişiyle aramızda oluşan güven duygusu, bir yazışmanın dahi gereksiz olduğu hissi uyandırdı bende. İşin teslimi için verilen tarih, bir hayli geçti. Bana söylenen gerekçeleri, onaylamasam da, kabul ettim. Bir miktar para vermiştim, gecikme mazeretlerini sineye çekmeliydim. İş bitirildi; fakat işçilik, yüz güldürecek gibi değildi. Şikayetimi bildirdim, bir hafta sonra ustalar geldi, baktı, kendilerince bir şeyler yaptı, gitti. İşin başında konuşulan malzemeler de kullanılmamıştı. Sık sık hatırlattığım halde, haklılığım itirazsız onaylandı. Halbuki, işi alan kişi, işi almadan önce, yapacağı işten benim kesin memnun olacağım, ideal bir eser ortaya çıkaracağı taahhüdünde bulunmuştu. Kalan cüzi parasını istemek için telefon ettiğinde eksiklerini söylediğim için telefonda bana yırtıcı kaplan kesildi. İş anlaşıldı, biz bir yerlerde hata yapmıştık.

Güven, güzel bir duygu; ama her zaman istismara açık. Başlangıçta yazışmak gerekiyordu. Bakara suresinin 282. ayetindeki “Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir kâtip doğru olarak yazsın, kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın,

Alışveriş ettiğinizde de şahit tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin.” İlahi buyruğuna göre hareket etmemiştik. Hatırdan geçer, satırdan geçmez. Konuşulanlar yazılsaydı, kim bilir, taraflar kendini daha sorumlu hissederdi. Tatsızlık olmazdı.

Pazarlama işiyle ilgilenen rahmetli bir arkadaşıma otuz yıl önce, “Çalıştırdığınız elemanlara güvenemiyor musunuz ki bu kadar sık denetleme yapıyorsunuz demiştim, o da bana “İtimat, kontrolle mümkündür.” diye cevap vermişti. Kontrol, güvensizlik olduğu için değil, güven tesis etmek için  yapılmalıdır. Kontrol, işi verenin hakkı; güven duygusunu yıpratmamak da işi alanın veya işe aracılık edenin görevi. Hakların baskı aracı olarak kullanılmadığı, görevlerin suiistimal edilmediği yerde huzur olur, barış olur.

Atalarımız, “Hayvan yularından, insan sözünden tutulur.” demiş.  Sözün bir değer, bir senet olduğu devirler yaşanmış. Buna rağmen yazışmak emredilmiş. Günümüzde, yapılan yazışmaların da yaptırım gücünün kalmadığını görüyoruz. Yazışmanın, yalnız bir hatırlatma değeri var. Her şey insanda bitiyor. Kişiler “İnkar etmiyorum; ama verdiğim sözü yerine getirmiyorum.” dediği anda yapacağınız bir şey kalmıyor. Sığındığınız yasalar da sizi korumaktan aciz. İhtiyacımız, yüksek ahlak, temiz vicdan.

Mehmet Akif, ideal bir insan ve toplum için bunların ötesinde “Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır. Fazilet hissi insanlarda Allah (c.c) korkusundandır.” diyerek başka bir kaynağı referans gösteriyor. “Kılavuzu karga olanın…” sözünde olduğu gibi, referansı sağlam olmayanlar, sorunlardan kurtulamaz. Doğruyu öğrenmek için, hiçbir gün geç sayılmaz.