Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ün önemli ve üstünde durulması gereken bir beyanatı vardı. Ümraniye Davası ile ilgili olarak gelişmeler karşısında insanların haksız yere suçlanmasının, hukuk dışı yollara başvurulmasının yanlış olduğunu belirttikleri gibi; savcılarla uğraşılmaması gerektiğini ifade ettiler. Ancak, basın hürriyetini ve demokrasiyi sadece iktidara yaranmak şeklinde anlayan, işlerine geldiği zaman demokrat, işlerine gelmediği zaman suskun ve olup biteni görmezden gelen bazı yayın kuruluşları, Sayın Gül’ün beyanatının bir kısmını verdiler; diğer kısmını atladılar. Bunlar sadece savcı ve hakimlerin rahat bırakılması üstünde durdular.
Son yıllarda demokrasiyi güçlendirecek, hukuk devletini yıpratıcı uygulamalara hayır diyebilecek, alkışçı değil; objektif ve görevini yapan, patron emrinde olmayan basını arar olduk. Bazı yayın kuruluşları ve yazarlar da olmasa; iş iyice çığırından çıkacak. Basının haysiyetini kurtaran, ahlâk yasasına uyan yazarlara şükran borçluyuz.
Emekli Orgeneral Sayın Hurşit Tolon’un uzun süre içeride tutulmasından sonra serbest bırakılma gerekçesi, kafaları karıştırmakta ve ülkeye itibar kaybettirmektedir. Bizim endişemiz; ülkenin itibar kaybetmesi, değişik kamplaşmaların gerçekleşmesi, birlik ve bütünlüğün zedelenmesidir.
Birçok yazımızda ve konuşmalarımızda milliyetçiliğin dışa kapanma olmadığını, bunun iktisattan sanata ve dış politikaya kadar ülke yararına tavır alışlar bütünü olduğunu belirtiyoruz. Türk milliyetçiliğini yıllardır öcü gibi göstermeye gayret edenler; başka bir milliyetçiliğe ve küresel amaçlara hizmet edenlerdir. Son yıllarda küresel saldırılar, milletlerarası hukukun ve itibarlı kuruluşların ayaklar altına alınması, önü açılmış milli devletlerin toprak bütünlüklerini hedef alan, egemenlik haklarını sınırlandıran, ekonomik kaynaklarını talan etmeyi amaçlayan dolaylı ve doğrudan kuşatma hareketleri, neden milliyetçi bir tavır almamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Bilhassa iktisadi milliyetçilik konusuna giren hayati sorunlar karşısında, her ciddi ülkede olduğu gibi yönetenlerden de gerekli tavrı bekleme hakkımız vardır.
Alışılmış yanlış ezberleri ve ideolojik dar kalıpları aşmak zorundayız. İnsanlık tarihi milli menfaat çatışmalarının tarihidir. Dün, ikili tasniflerde sağ-sol şeklinde taraf olanlar, geliniz önce peşin hükümlerden, zihinlerdeki tabulardan uzaklaşarak Türkiye’nin çıkarlarını düşünelim. Gerçekleri görerek milli çıkarlardan yana olmak kimseyi utandırmasın. Geçmişteki beyan ve görüşlerimizdeki yanlışlarda ısrar etmek uğruna tutucu olmayalım. Bizim bugün kitap ve makalelerimizde değiştirmeye mecbur olduğumuz herhangi bir satır ve paragraf yok. Ama değişmesi gerekenler, değişmekten de çekinmemelidir.
Milliyetçilik, farklı etnikliğe de sahip olsa; aynı milliyetten olan herkesi kucaklayan bir fikri olgunluktur. Etnik ırkçılığı, topluma kapanmayı ve vatandaşlığı reddetmeyi dışlar. Yöresi, etnisitesi ne olursa olsun; milli kimliğe sahip çıkmak, ülke çıkarlarını korumak, hilâl-haç mücadelesini fark etmek, yeni emperyalizm olan küreselleştirmenin olumsuz taraflarını görmek, herkesin görevidir. Aksi bir tutum, işbirliği kokularını yayabilir.
Milliyetçilik;
sadece fikirde kalan, uygulamaya yansımayan bir anlayış tarzı değildir. O ne sadece duygusallık; ne de basit bir düşmanlıktır. Toplumu bütünü ile ele aldığından aynı zamanda toplumcudur. Irkçılıkla ilgisi yoktur. Ancak, ne gariptir ki; milliyetçilik ırkçılıkla suçlanır. Bazılarının işine öyle gelir. Milliyetçiliğin otoriter, militarist, anti-demokratik ve seçkinlere üstünlük tanıyan faşizm ve komünizmle ortak bir tarafı yoktur. Fert için hiçbir şey; devlet için her şey parolasını taşıyan İtalyan faşizmi ile bağdaşmaz. Tecavüzkâr emelleri reddeder. Soyut bir devlet fikri yerine; somut bir devlet anlayışından (âdil, müşvik devlet baba anlayışı) hareket eder. Milletlerin milli varlıklarını yok edici veya dondurucu, her türlü beynelmilelci akımı reddeder. Türk milliyetçiliği canlı bir şekilde yaşar ve uygulanırken; insanlık tarihi henüz ne faşizmi; ne de nasyonel sosyalizmi tanıyordu. Her ikisinden de Türk milliyetçiliğinin alacağı tarihi bir ders yoktur. Onun yapısına ters düşen sistemlerle özdeşleştirilmesi de mümkün değildir. (Erkal, Mustafa E., Sosyoloji(Toplumbilimi), 14. Baskı, İstanbul 2009, sh. 301)
Rahmetli Erol Güngör’ün ifadesiyle; Türk milliyetçiliği bir kültür hareketi olarak ırkçılığı, halka dayanan bir siyasi hareket olmasıyla da otoriter idare sistemlerini reddeder. (Güngör, Erol, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, İstanbul 1978)…