TRT’miz her cumartesi “Sayısal Gece” Programı ve çekilişi dolayısıyla yurdumuzun bir çok köşesini tanıtıyor. İyi, kötü, yeterli veya yetersiz bilgiler veriliyor. Herkes çapına göre iş ve program yapar. Kimseden fazla bir şey beklemeye de hakkımız yoktur. Geçen hafta bu program Trabzon’dan verildi. Trabzon’la ilgili yeterli bilgi toplanmadan göstermelik bir iki çekimle iş idare edilmeye çalışılmış. Bu türlü tanıtım programlarında nedense son yıllarda görüntüye önce kilise geliyor. Bu programda da böyle oldu.
Dışarıya hoş görünebilmek için imar yasalarını da değiştirip kilise evlerin açılmalarını kolaylaştırdık. Bu konuda bir öğretim üyesi milletvekilimiz farklı dinler için okullarda ibadethane açılmasını da bir yasa teklifi haline getirmişti. Ancak teklifi geri çekmek zorunda kaldı. Aslında bu teklifle mescit değil; o görüntü altında okullarda kiliseciklerin açılması esas alınıyordu. Oysa, dini azınlıkların kendi okullarında bu zaten çoktan çözülmüştür. Çokkültürlülük dayatmalarına uyarak yapay sorunlar yaratmak ve bunlara yapay çözümler bulmak son yıllarda çoğaldı.
Öte taraftan Kafkasların Balkanlaştırılma süreci işletiliyor. Amerikan ve Rus çıkarları çatışıyor, Gürcü halkı bunun bedelini ödüyor. Turuncu devrimle beraber Soros yönetiminde siyaset biçimlendirilirse ve ABD temsilcileri iktidara getirilirse sonuç, başka ülkelerde de bundan faklı olmaz. Milli ve haysiyetli duruşa saygılı olmayan güdümlü dış politikalar kalıcı olamaz ve ergeç iflas eder. ABD’ye bu ölçüde bağımlı iç ve dış politika Gürcistan’ı Rusya’nın müdahalesine imkan sağlamıştır. Brüksel veya Washington’dan medet umanlar, oraların şefaatine sığınanlar bu olaylardan ders çıkarmalıdır. Kafkasların iyiden iyiye amerikanlaştırılmasına Rusya’nın direneceği ve karşı çıkacağı belliydi. Ancak, milli menfaatlerinden çok; küresel çıkarlara hizmet edenler bunun farkına varamazlar.
Biz burada asıl Türkiye’yi buhran ve bunalımlara sürükleyecek devşirme ve ısmarlama hukuk sistemi tehlikesinden bahsedeceğiz. Bir ülke kendi bünyesinden, organik gelişmesinden habersiz olarak veya onu hesaba katmadan devşirme ve ithal hukuk sistemleriyle hiçbir yere gidemez. Böyle çarpık ve sosyal bilimlerle ters düşen bir anlayışla sosyal düzen korunamaz, siyasi ve iktisadi istikrar, huzur ve barış sağlanamaz.
Hukuk, hukuk için değil; toplum içindir. Hukuk, toplumun işlerliğini sağlayan, fonksiyonel, değer taşıyan bir sosyal müessesedir; soyut bir takım yasa ve yönetmelik kalabalığı değil…Toplum ve devlet gerçeği olmadan ne iktisadi faaliyetlere ihtiyaç doğar; ne de hukuka ve mevzuata… Devletsiz hukuk da olmaz. Siyasi ve sosyolojik anlamda bir devlet oluşmadan hukuka ihtiyaç olmaz. Son yıllarda ise, devletsiz ve devlet düşmanlığına dayalı sözde bir hukuk anlayışı gündeme getirilmektedir. Daha doğrusu dışardan tavsiye edilmektedir. Toplumu ve devleti değil; ferdi esas almak, güvenliği değil; sadece özgürlüğü öne çıkarmak, toplumsuz, devletsiz sözde bağımsız fert anlayışına saplanmak önemli bir çelişkidir. Hiçbir ciddi devlet bunlardan birini kutsallaştırmaz; ama aralarında anlamlı denge kurar.
Gerçek hukukçu sosyal gerçekleri hesaba katan, soyut bir takım yasalar yığını altında ezilmeyen sorunlara itibari bakabilen, ülke gerçeklerini hesap edebilen kişidir. Bundan dolayı evrensel hukukun çerçevesinin çizilmiş olması milli hukuk arayışını engellemez, özellikle terör konusunda…
Hukuki metinler ve iddianameler de sayfa sayısının çokluğuna göre değil; muhtevasına göre değerlendirilir. Bir iddianame ilgili ilgisiz bulunan her şeyi kapsamak zorunda değildir. İddia ile bağlantılı olmayan konular iddianamelere girmez. İddianameler objektif belgelerdir. Devletin gizli belgeleri deşifre edilemez. Hukukçu ulusal sorumluluktan pay kapabilmelidir. Bütün ciddi devletlerde bu böyledir. Siyasi beklentiler uğruna olmadık raporlar pazara çıkarılamaz. İddianamelerde gereksiz özel hayatla ilgili konular ancak magazin basına malzeme olabilir. Dinlenen ve bulunan her şeyi hukukçu belge sayamaz. Bu anlayışla bir doktora tezi hazırladığınız taktirde, o tez binlerce sayfa tutabilir; ancak organik bir bütün olmadığı için geçmez.
Son yıllarda hukuk sistemimizi dış dayatma ve telkinlerle yaz boz tahtasına çevirdik. Bilhassa ceza hukuku ve anayasada bunun sancılarını yaşıyoruz. İleride daha da büyüyen sorunlarla karşılaşabiliriz.