Çok bilinen bir söz vardır: “İnanmak başarmanın yarısıdır.”
Geçmişimize baktığımızda ülkemizin bulunduğu en zor şartlarda dahi
insanımızın hem kendine hem de devlete karşı bir güven duyduğu görülür
ki bu durum o dönemde ülkemizi ziyarete gelenlerin yazdıkları eserlerde
dahi mevcuttur. Mesela ünlü Türk sempatizanı Pierre Loti ve askeri
eğitim için ülkemize davet edilen Kont Monteagu’nun eserlerinde bu tarz
yorumlara rastlanmaktadır.
Günümüze geldiğimizde ise insanımızın bırakın devleti kendisine bile güven duymadığı apaçık ortadır.
Peki, yazılarımda her zaman bahsettiğim gibi, milletler tarihi için
kısa bir dönem olan yüzyıl gibi bir zamanda nasıl oldu da milletimiz
böyle büyük bir revizyona uğradı?
Milleti iyi yönde veya kötü yönde revize eden en önemli unsur
eğitimdir. Bu noktadan hareketle Osmanlı eğitim sisteminde yetişen
kişilerin kimliklerini iyi özümsediği görülmektedir. Bu kimlik önceden
“Osmanlılık” olarak yerleştirilmiş daha sonradan milliyetçi akımlara
binaen bu kimliğe “Türklük şuuru” da eklenmiştir.
Nitekim yine yazılarımda hep bahsettiğim gibi son dönem Osmanlı
bürokrat ve askerlerine baktığımızda yukarıda izah etmeye çalıştığım
kimlik meselesinin kendilerinde ne denli oturmuş olduğu, ülke
parçalanma sürecine girdiğinde dahi gittikleri toplantılarda
kendilerine gösterilen “saygı”dan da belli olmaktadır.
Maalesef günümüzde yapılan toplantılara katılanların bu tarz bir “saygı” görmedikleri ise hepimizce aşikardır.
Kanaatimce ülkemizdeki eğitim sisteminin gelgitleri sebebiyle henüz
tam bir program belirleyememesi ve bunun neticesinde beş yılda bir
okullardaki sistemin değişmesi, gençlerimizi güven bunalımına sokan en
önemli faktördür.
Tabii bunun yanında eğitim sistemimiz içinde yabancı dille eğitimin
anaokullarına kadar inmesi, henüz anadilini tam konuşamayan çocuğa
yabancı dil öğretilmesi ve bu durumu her kesimin teşvik etmesi
neticesinde kendisine ve ülkesine güvenen, kimliğine sahip bir nesilden
ziyade, kendi kimliğini çok fazla önemsemeyen, “dünya vatandaşı”
özelliklerine sahip bir neslin ortaya çıkacağı aşikar bir durumdur.
Nitekim en son geçen hafta Ankara’da 600 kilo patlayıcı yüklü bir
minibüsün bulunup imha edilmesi neticesinde güvenlik güçlerimizle
hepimizin gurur duyması gerekirken, olayın “acaba CIA bilgi verdi de
öyle mi önlem alındı!” şeklinde yorumlanması, milletimizin kendisine ve
devletine dair duyduğu güvenin geldiği noktayı açıklaması bakımından
önem arz etmektedir.
Sevgili okuyucular, tarih boyunca milletlerin birbirlerine nüfuz
etme çabalarının en etkili yöntemi, o milleti “kimliksizleştirme”
propagandasıdır. Bu yöntem bir devleti savaş yapmadan ele geçirmenin en
güzel yoludur. Bu sebeple, özellikle son dönemlerde “globalizm” adı
altında milletlere dünyadaki “hakim kültürü” empoze etme çabaları son
hızla devam ederken, bizim bu düzene karşı durmamızın yegane yolu ise
kimliğimize sahip çıkıp kendimize ve devletimize her ne olursa olsun
güven duymamızdır.
Güvenli ve mutlu yarınlara hep beraber ulaşmak dileğiyle, saygılar sunarım.