Cumhûriyet, gerçek bir idare tarzıdır.
Temeli, Saâdet Asrı’nı asırlarca önce yaşatan Hz. Muhammed’e Allah tarafından vahyedilen,
Kur’an-ı Kerîm’le atılmıştır.
Türk milleti Cumhûriyet’ten önceki idare tarzıyla;
Yani bir hükümdârın başkanlığı altında millet meclisi ile idare edilen,
Bir devlet sistemi olan I. Meşrutiyet (1876 – 1878) ve II. Meşrutiyet (1908 -1922) ile,
Cumhûriyet için, bütün eksik ve kusûrlarına rağmen, asırlar sonra da olsa, ilk adımını attı.
Bazı kayıt ve şartlarla bile olsa, bu rejimin artık çerçevelenmesinin gerektiği dile getirildi.
Meşveret, adâlet ve kuvvetin kanunda toplanması,
Evvelemirde istenen hususların başında geliyordu.
Ayrıca meşveret ve Kanunu-u Esasî / Anayasa’nın, hakikî adâlete dayanmasının;
İslâm’ın da istediği meşverete / danışma, görüşme ve istişare meclisine uyulması gerektiği,
Çeşitli basın organlarında ısrarla ifade edildi. Meşrutiyet’i meşruiyet ünvanı / meşruluk,
İslâm’a uygunluk dairesinde kabul edilip benimsenmesinin icap ettiği,
Yine basın yoluyla ayrıca nazarlara verilmeye çalışıldı.
Meşrutiyet’in güzel karşılanması, dikkatle korunmasının ehemmiyet ve önemi;
Zihinlere nakşedildi, halka telkîn edildi, hararetle tavsiye edildi.
Çünkü dünyada emin ve güvenli yaşamanın;
Bu düstur ve prensiplere bağlı olduğu; halk yığınları karşısında seslendirildi.
Aksi takdirde, II. Abdülhamid’in istemiyerek yaptığı istibdattan daha büyük
Ve çok daha tehlikeli ve o nispette baskıcı bir rejimle karşılaşılacağı gerçeğine,
Milletin dikkati çekildi.
Meşrutiyet’i meşruiyet / meşruluk ünvanı ile kabul edip,
Samimiyetle benimsememizin hayâtî lüzumu;
Millete hitap eden çeşitli neşriyatlarla dile getirildi.
Böylece Meşrutiyet’i koruma ve devam ettirmenin;
Hepimize düşen millî bir görev olduğuna işaret edildi.
Meşrutiyet’ten milletçe, bilhassa şu husûsların yerine getirilmesi, özellikle istendi:
Kalplerin birliği, milletin birbirini sevmesi, eğitime önem verilmesi,
Çalışmaya özen gösterilmesi, gayri meşru isteklerden uzak durulması,
Hakk’a istinat edilip dayanılması, kanun egemenliğinin kabul edilmesi,
Millet hâkimiyetinin asıl olması, meclisin açılması, fikir hürriyetinin sağlanması gibi husûslar.
İşte ancak bu istekler benimsendiği takdirde,
Meşrutiyet’in meşrûluğunun söz konusu olacağı yazılıp çizildi.
İşte ancak bu şekilde, Padişahın tek başına yapmak istediği hâkimiyetinin önüne geçilebilecek.
Efkâr-ı umumî / umumun, genelin fikirleri,
Yani kamuoyu; sesini duyurmak imkânı bulabilecekti.
Böylece, vatandaş içinde yer aldığı millete lâyık olma fırsatını da yakalamış olacaktı.
Millet sahip çıktığı müddetçe, bu kıymetin baş tacı edileceği keyfiyeti,
Dimağlara nakşedilmiş olacaktı.
Öyleyse Meşrutiyet; meşruiyet / meşruluk ünvanı / sanısı ile telâkki adilip, anlaşılmalı.
Ancak bu şekilde telkin edilip, bu şekilde fikirler aşılanmalıydı.
Ta ki, yeni ve dinsiz bir istibdat / baskı rejimi; pis eliyle o mübarek Meşrutiyet’i
Garazlarına / kötü emel ve gayelerine siper etmekle / korunak yapmakla lekelemesin.
Hürriyet; İslâm edep ve âdâbıyla kayıt kuyut altına alınmalı ki, câhil fert ve halk tabakaları;
Sınır ve dinî ölçüleri tanımayıp başıboş bir halde kalarak;
Sefîh / zevk ve eğlenceye düşkün bir yaşayış içinde kendilerini bulmasınlar.
İtaatsız olarak, ele avuca sığmaz bir hâl almasınlar.