Siyasî
partiler Türkiye’nin, Türk milletinin refahı ve kalkınması için farklı yollar,
farklı projeler teklif ederler. Temel amaçları birdir. Bu amaca gidiş için
tutulmasını teklif ettikleri yollar farklıdır.
Bu ideal
durum. Demokrasiler için geçerli tarif.
Bir de pek o
kadar demokrasi olmayan haller var. Bunlara daha önce, “Biraz da biz yiyelim”
veya “Yeme sırası bizde” rejimleri demiştim. Onlarda da siyasî partilerin
amaçları birdir: Ülkenin zenginliklerinin, yandaşlarla birlikte emilip
tüketilmesi. Bu “emilmeye”, Acemoğlu ve Robinson, “extraction” diyor, yani
istihraç. Limonun sıkılarak suyunun çıkarılması gibi. Amaç, yine bir. Ancak bu
rejimlerde, projelerin, programların önemi yoktur. Siyasî partiler,
programlarıyla değil, temsil ettikleri yeme gruplarıyla farklılaşır.
Kötüyü sonra
ele almak üzere şimdi tekrar ideal hâle dönelim. Bir partiyi parti yapan, ülke
için sunduğu farklı reçete, farklı yol haritasıdır. Parti, o yola inanan, o
yola ikna olmuş insanları bir araya getirir. Belki önce bir dernekten
ibarettirler ve sonra çoğalırlar. Amaçları ülke ve toplum olduğuna göre
siyasete girip ülkeyi yönetmeye talip olurlar. Bu amaçla siyasî parti kurarlar.
Artık çokturlar. Ülkenin her tarafında aynı düşüncelere sahip arkadaşları
vardır. Kendilerine bir yönetim ve bir başkan seçerler.
Liderlik zor
zanaat
Yöneticilik
de başkanlık da zor işlerdir. Külfettir. Yüktür. İnsanın yaşantısına ipotek
koyar. Fakat hangi iş, hangi meslek fedakârlık yapmadan size başarının kapısını
açar ki… Üstelik siyasetin gayesi şüphesiz ulvîdir. Kendiniz için değil, bütün
bir toplum için çalışırsınız. Fakat eninde sonunda yorulursunuz ve yönetime başka
fikirdaşlarınız gelir. Hatta “hadi artık, biraz da siz yüklenin” deyip
çekilirsiniz.
Kendi
tecrübemden, geçen asırda, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ndeki Teorik Kimya
Bölümünü örnek verebilirim. Bölüm başkanı seçme zamanı geldiğinde kavga
kopardı. Ama “sen olma, ben olacağım” kavgası değil, “yeter artık başkası
olsun” kavgası. Aynı üniversitede başka bir kuruluşun seçimindeydik. Çoğumuzun
sevdiği bir hocamıza başkanlık yapmasını teklif ettik. Bütün cana yakınlığıyla
verdiği cevabı unutmam: “Yedim kazın etini; unutmam lezzetini!”
İyiydi,
kötüydü bu başka konu ama İttihat ve Terakki için yetkin bir tespit beni
şaşırtmıştı: “İttihat ve Terakkî’de lider yoktu!” diyor Feroz Ahmed. Zamana
göre, şartlara göre, konulara göre önderlik yapanlar vardı. Ama tek ve değişmez
lider olmamış.
Lider ve
yönetim neye yarar?
Partinizin
teklif ettiği refah, kalkınma ve ülkenin güçlenme reçetesi, programınızda
anlatılmıştır. Fakat kâğıt üstündeki program, güncel problemleri, her an
değişen ortamı önceden kestiremez. Sürekli değerlendirme, yön ve yol
düzeltmeleri gerekir. Bu iş için gereken bilgi, parti üyelerinden gelir.
Milletvekilleri, seçildikleri bölgelerden, parti teşkilatından gelen
teklifleri, bildirilen fırsatları, sıkıntıları arkadaşlarıyla ve yönetimle
paylaşır. Yönetim sürekli ülkenin bütününü ve şartları gözler, yerelden gelen
bilgilerle birlikte değerlendirir ve kararlar alır.
Liderin asıl
işlevi, yönetimdeki diğer fikirdaşları ile birlikte partinin ilkelerini canlı
tutmaktır. Değişen şartlarda izlenecek stratejinin örgütün en uzak noktalarına
kadar içselleştirilmesini sağlamaktır. Bilgi ve düşünce akışını bir fıskiyeye
benzetebiliriz. Fıskiye dipten beslenir. Gelen su tepede birleşir ve aşağı
yağar. Böylece bütün parti, ortaklaşa geliştirilen, birleştirilen ve icraat
planlarına dönen bilgi ve fikir akışına, değerlendirmelere erişebilir.
Bu ideale
erişmiş bir siyasî toplulukta, örgüt, her konuyu merkeze sorma gereğini
hissetmez. Çünkü bilgi ve değerlendirmeler her an deveran hâlindedir. Üyeler,
fikri, programı, stratejiyi yaşarlar. Onu zaten tuğla tuğla kendileri
örmüşlerdir. En küçük adımında bile yüce liderin işaretini, talimatını
beklemezler.
Hayrat
çeşmesi
Kötü örneğe,
“biraz da biz yiyelim” yapısına dönelim.
Fark en
baştan başlar. Bir araya gelinmesinin sebebi paylaştıkları bir fikir, bir
reçete değildir. Bir araya gelmelerinin sebebi, iktidarın nimetlerinden
yararlanmaktır. En basitinden, bir yerlere seçilip o yerin sunduğu maaş, hakkı
huzur veya ne isimle olursa olsun gelir elde etmektir. Bu gelir, emeklilikle
ömür boyu garanti altına da alınabilir. Böylece siyaset, bir kazanç kapısı, bir
meslek hâlini alır. Fakat asıl büyük ödül, iktidarın sağladığı ek çıkarlardır.
Bu yapıda
plan, program, fikir, önemli değildir. Önemli olan liderin gözüne girip
mutluluk piramidinde önce aşağılarda da olsa bir yer edinmektir. Sonra yavaş
yavaş yukarı tırmanılacaktır. Bu tırmanış için de aşağınızdakinin üstüne
basmak, yanınızdakinin o basamağa doğru hareketlenmesine engel olmak, basamakta
biri varsa, onu alaşağı etmek olağandır, hatta gereklidir.
Altta veya
üstte fikir üretmek gerekmez. Bütün fikirler liderden gelir. Bütün kararlar ona
danışılarak alınır. Siz karar almazsınız, lider alır ve size bildirir.
Bildirmezse, siz lütfen, talimat vermesini dilersiniz; vakti varsa size dönüp
hikmetini paylaşır.
İyi dediğim
yapıda bilgi alttan kaynaklanıyor, yukarıda birleştirilip paylaştırılıyordu.
Fıskiyeye benzetmiştim. Kötü yapıda aşağıda kuraklık vardır. Rahmet ancak
yukarıdan yağar. Felsefedeki südur anlayışı gibi. Tepeye ne kadar yakınsanız o
kadar nemalanırsınız. Fıskiye değil, hayrat çeşmesidir onlar. Liderin zekâtı
aşağı akar. https://millidusunce.com/iyi-partiler-kotu-partiler/