Romalılar
2 bin yıldan biraz daha uzun bir zaman önce ve 200 yıldan biraz daha uzun bir
süre boyunca hâkimiyetleri altındaki bölgede bir huzur ve barış ortamı tesis
etmişlerdi. Bu huzur ve barış sürecinde Roma’da bir iç savaş yaşanmadığı gibi,
ticari hayat da bir korsan veya düşman saldırısı olmadan gerçekleşebilmişti. Bu
huzur ve barış ortamı “Pax Romana” (Roma Barışı) olarak adlandırılmaktadır. Romalıların
o dönemde İngiltere dâhil bütün Avrupa Kıtası’na, Anadolu, Kafkasya, İran’ın
batısı, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın tamamına hakim olduğu ve yüzyıllarca bu
bölgelerde kanlı mücadelelerin yaşandığı ve bu mücadelelerin hala devam ettiği
göz önüne alınırsa Pax Romana’nın gerçekten takdire şayan bir icraat olduğu
daha iyi idrak edilir.
Romalılar’ın hükmettiği bu
coğrafyada daha sonra özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda aynı huzur ve barış
ortamını Osmanlı Devleti sağladığı için bu huzur ve barış ortamını tanımlamak
amacıyla Pax Romana’dan mülhem Pax Ottomana (Osmanlı Barışı) ifadesinin
kullanıldığı görülmektedir. Benzer ifadenin ilginç bir şekilde Pax Britannica
ve Pax Americana olarak kullanıldığı da olmuştur. İngiltere ve ABD nasıl bir huzur
ve barış ortamı tesis etmişlerse artık!!
Türkiye on yıllardır birtakım ciddi
kronik sorunlarla uğraşıyor. Eğitim, yargı, idari anlayış, güvenlik ve tabi ki
ekonomi bu kronik sorunların başını çekiyor. Bu sorunların özellikle Ak Parti
iktidarında daha da derinleştiği ve mevcut siyasi iktidarın bu sorunları çözme
becerisi bir yana çözme niyetine sahip olmadığı da ortada. Siyasi iktidarın
böyle bir niyeti olmaması, ülke meselelerine kafa yoran kişilerin bu işe omuz
atması ihtiyacını doğuruyor. Bu işe kafa yorarken de nereden başlamak
gerektiğinin tespit edilmesi gerekiyor. Kanaatimizce önce önümüze hedef koyup
sonra da o hedefe ulaşmak için takip edilmesi gereken rotayı belirlemek ve
sonuçta da doğal olarak o rotada seyahate başlamak iktiza ediyor. Yine kanaatimizce
burada hedef Pax Turchia’yı tesis etmek olmalıdır.
Neden Pax Turchia?
Kavramsal olarak “Pax Turca” veya
“Pax Turcicia” ifadeleri de kullanılabilirdi ancak bu ifadeler daha emperyal
gayelere hizmet ettikleri için şu aşamada Pax Turchia daha uygun bir ifade
olacaktır. Türkiye’nin emperyal hedefleri olması son derece doğaldır ancak
mevcut aşamada önceliğimiz “içeride” sağlam bir yapı oluşturmaktır. Kendi
içinde sağlam bir yapı tesis edemeyen bir ülkenin global rekabet arenasında
başarılı olması mümkün değildir. O nedenle bu ülkenin halihazırda gerçekçi
hedefi Pax Turchia’dır.
Pax Turchia, Ama Nasıl?
Türkiye Cumhuriyeti maalesef tarihi
boyunca kendi vatandaşıyla sorun yaşayan bir devlet. Bu yaşanan sorunlarda kimi
zaman vatandaşının da kabahati olmuştur ancak bu durumlarda devletin gösterdiği
refleksin orantısız şiddet içerdiğini ifade etmek gerekmektedir. Tarihsel
deneyimi göz önüne alarak devleti çocuklarının maddi/manevi ihtiyaçlarını
yeterince sağlamayan, biraz hovarda ve aynı zamanda terbiye metodu olarak
dayaktan başka bir şey bilmeyen bir babaya benzetebiliriz. Bu benzetme aklınıza
yalnızca devletin ideolojik gruplara veya bölücü bir takım unsurlara karşı
sergilediği tavır gelmesin. Devletin hiçbir ideolojik ayrım yapmadan, aynı baba
modelini vergi politikalarında da uyguladığını rahatlıkla görebilirsiniz.
Buradan yola çıkarak şunu ifade etmeliyiz ki Pax Turchia’nın ilk şartı devletin
vatandaşını hak sahibi birey olarak görmesi, kendi varlık gayesinin bu
bireylerin eğitim, güvenlik, adalet, sağlık, ekonomik faaliyet özgürlüğü,
sosyal refah seviyesinin artırılması gibi ihtiyaçlarının karşılanmasına hizmet
etmek olduğunu anlamasıdır.
İkincil olarak yüzyılların tartışma
konusu olan ve batıda bir şekilde çözüme kavuşmuş olan “siyasal iktidarın
sınırlandırılması” meselesini çözüme kavuşturmamız gerekmektedir. Devletin
kutsal olmadığını, kamu gücünü yani devlet imkânlarını elinde bulunduranların
bu imkânları yalnızca vatandaşın hayatını kolaylaştırmak için
kullanabileceklerini, kamu gücüne sahip olanların vatandaşın hayatını
zorlaştırmamaları gerektiğini, kamu gücüne sahip kişilerin özellikle de siyasi
iktidarı elinde bulunduranların canlarının istediği her türlü çılgınlığı
yapamayacaklarını hem topluma hem de devleti yönetmeye aday olanlara kabul
ettirmek lazım.
Üçüncü olarak, siyasi iktidarı
dengeleyen ve denetleyen mekanizmaların yani parlamento (Meclis) ile yargının
güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu şekilde devletin şeffaf, denetlenebilir ve
hesap verebilir ve hale getirilmesi gerekmektedir.
Dördüncü olarak, yargı sisteminin
hızlı karar veren adil bir yapıya kavuşturulması; vatandaş-vatandaş ve
vatandaş-kamu arasındaki uyuşmazlıkların yargıda adil ve süratli bir şekilde
çözüme kavuşturulması sağlanarak yargı sistemine güven duyulması sağlanmalıdır.
Yine güvenlik politikalarının ana felsefesinin devleti değil vatandaşı korumak
olduğu hususunun yerleşmesi gerekmektedir.
Elbette başka hususlar da var ancak
öncelikle bu şartların yerine getirilmesi halinde bir domino etkisiyle eğitim,
sağlık, ekonomi ve diğer sorunların da çözüme kavuşacağını göreceğiz.
Sosyal medyada görüp çok beğendiğim
bir söz var; “Yaşadığın yeri cennete çevirmediğin sürece gittiğin her yer
cehennemdir” (bu sözün asıl sahibini bilmediğim için cehaletimi bağışlayın)
Bugün bizim yapmamız gereken tek şey Türkiye’mizi huzur ve güven merkezi haline
getirip cennete çevirmekten başka bir şey değildir. Ve aslında daha havalı
olsun (!) diye Latince ifade ettiğim Pax Turchia, cennet gibi bir Türkiye
hayalinden başka bir şey değildir.